Dünyamızı  tehdit  eden  en  büyük  çevre  sorunlarından  birisi  olarak  adlandırılan  küresel  ısınma  ve  iklim  değişikliği  olgusu,  en  başta  fosil  yakıt  kullanımı, sanayileşme, enerji üretimi ormansızlaşma ve diğer insan etkinlikleri sonucunda ortaya çıkmış, ekonomik büyüme ve nüfus artışı bu süreci daha da hızlandırmıştır.

İnsanların fert ve toplu olarak daha hareketli ve gelişmiş yaşam tarzlarını artırmayı tercih etmesi, atmosferde ısıyı tutan gazların miktarının artışına neden olmuş ve bu gazların artışıyla birlikte, insanoğlu doğal sera etkisinin ısınma kapasitesini arttırmıştır

Özellikle son yıllarda  fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış gösterdi.
Bilimadamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkileri olduğu görüşünde.
Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor

Küresel sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak da, hidrolojik döngünün değişmesi, enerji temin güvenliği ve su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma , kara ve deniz buzullarının erimesi, kar ve buz örtüsünün alansal daralması deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı ekosistemlerinin olumsuz etkilenmesi kuraklık ve sele maruz kalan bölgelerde tarım ve mera bölgelerinde azalma, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi ve yüksek sıcaklıklara bağlı salgın hastalıkların ve zararlıların artması gibi dünya ölçeğinde sosyo-ekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin yaşanacağı beklenmektedir.

Diğer taraftan, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin etkileri yalnız küresel olmadığı gibi, bölgesel ve zamansal farklılıklar da oluşturabilmektedir: Örneğin, dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınlar gibi şiddetli hava olaylarının şiddetlerinde ve sıklıklarında artışlar olurken, bazı bölgelerinde uzun süreli ve şiddetli kuraklıklar ve bunlarla ilişkili çölleşme olayları daha fazla etkili olabilmektedir. bu tip bir iklim değişikliği, öngörülemeyen veya tahmin edilemeyen çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçlar oluşturabilir.

Gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerde yaşayan en yoksul kesimler, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine en çok maruz kalacaklar arasında yer almaktadır. Bu ülkeler, aynı zamanda büyüme ve kalkınma ihtiyaçları için daha fazla enerji hizmetlerine ihtiyaç duymaktadır.Küresel ısınmanın, özellikle yüksek yaz sıcaklıkları, orman yangınları, yağışların ve su kaynaklarının azalması, deniz seviyesi yükselmesi, kuraklık ve çölleşme, zararlıların ve salgın hastalıkların artması gibi

Küresel ısınma insan sağlığını da doğrudan etkilemektedir.
Bilimadamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde. öngörülen olumsuz yönlerinden, bazı ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de etkilenmemesi kaçınılmazdır.

Türkiye, küresel çabalara katkı sağlama arzusunu sürdürmekte ve üstlendiği sorumlulukları özel şartlarını da gözeterek yerine getirme çabası içindedir.

Hidrolik kaynaklarının zenginliği,                                                       ,

Temiz ve yenilenebilir enerji ile enerji tasarruf potansiyelinin yüksekliği  Enerji kaynaklarının çeşitliliği Enerji tasarruf potansiyelinin yüksekligi,Yeni enerji teknolojilerinde yararlanılabilecek stratejik kaynakların varlıgı
eşil alana dönüştürülebilecek arazi potansiyeli Elektro-mekanik sanayinin potansiyeli Genç ve dinamik nüfus Türkiye’nin modernleşme ve gelişme yönündeki kararlılığı Yetişmiş insan gücü Girişimci sanayi yapısı Yabancı yatırım potansiyeli

Zayıf yanları ;.Finansman yetersizliği (yerli sermayenin ve yabancı sermaye girişinin azlığı)
Ar-Ge çalışmalarıyla ilgili kaynak ve teşviklerin yetersizliği, Kamuoyu bilincinin ve örgütlenmenin eksikliği Teknolojik ve Bilimsel alt yapı yetersizliği , Petrol ve doğal gaz rezervlerinin azlığı Enerji kullanım veriminin düşüklüğü, Türkiye, ekonomik üretim açısından, enerjiyi ve elektriği verimli  kullanamamaktadır.Ancak ekonomik üretimini temiz yapamamakta ve birim GSMH başına fazla kirletici yaymaktadır.

Ancak, zayıf yanlarına rağmen bu güçlü yanlarını değerlendirebilecek fırsatları bulunmaktadır:Yenilenebilir enerji teknolojilerine girme ve öncü olma imkanı ,Jeopolitik konum (fosil kaynaklara, büyüyen pazarlara yakınlık, enerji köprüsü olma imkanı) Enerji alanında yeni teknolojilerin belirmesi Teknoloji transferinde seçenek çokluğu, denenmiş ve olgunlaşmış teknolojilerı tercih imkanı Teknolojik birikim ve sanayi potansiyeli Avrupa Birligi genişleme sürecinde yer almak
Yukarıda belirtilen hususlar göz önün de bulundurulduğunda genel olarak şu değerlendirme yapılabilir:
Türkiye tüm bu gerçekler ışığında, uluslararası anlaşmalara uymakla birlikte her şeyden önce ekonomik büyümesini sektörel kalkınma politikalarında çevre boyutunun gözetildiği sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde gerçekleştirmek zorundadır. Gereksinim duyduğu enerjiyi, güvenli, güvenilir, ekonomik, verimli ve çevreye duyarlı teknolojilerle üreten, ileten, depolayan ve kullanan konumda olması gerekir.

Bunun için de başta yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere kendi öz kaynaklarını kullanmak durumundadır. Türkiye’nin daha temiz üretebilmek için de aynı şekilde, ekonomisini büyütüp kişi başına gelirini artırması gerekmektedir. İklim değişikliği çerçevesinde yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve hedeflere ulaşılması için gelişmiş ülkelerin teknoloji ve sermaye birikiminde yararlanılması gerekir.

(Çevre Ve Orman Bakanlığı)

Dünyamızdaki Hava koşullarının uzun bir zaman kesiti içerisinde ortalama durumu iklim olarak tanımlanır. Dünya son bir milyar yıl içinde yaklaşık ikiyüzelli milyon yıl süren sıcak dönemler ve bunların ardından gelen dört büyük soğuk dönem geçirmiştir. Dünya yaklaşık elli milyon yıl önce soğuk bir döneme daha girmiş, bu dönemde yüzbin yılda bir on bin yıl süreyle görülen sıcak dönemlerin haricinde soğuma eğilimi göstermiştir. Şu an bu sıcak dönemlerden biri yaşanmaktadır. Dört bin yıl önce başlayan sıcaklık düşüşleri sonucunda Dünya’nın soğuma eğiliminin artması beklenmekteydi fakat bu artış son yüzelli yıldır gerçekleşmemiştir.

Güneş gibi doğal etkenlerle büyüyen bu artışın nedeni, özellikle son dönemlerde, büyük ölçüde insan kaynaklı olan sera etkisiyle oluşan küresel ısınmadır.

1971 yılında birçok ülke tarafından imzalanan Ramsar Sözleşmesi sulak alanların korunması yönünde atılmış önemli bir adım. Tüm sulak alanların korunmasına birincil öncelik sağlanması, sulak alan ekosistemlerindeki biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi yönünde gerekli önlemlerin alınması bu görüşmeler sonucunda karara bağlandı. Ramsar Sözleşmesi’ne Türkiye 1993 yılında imza attı. Türkiye’de 19’u önemli olmak üzere 250’yi aşkın sulak alan sözleşme kapsamına alındı.

SULAK ALANLARIN KORUNMASI YÖNETMELİĞİ

Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği

Çevre ve Orman Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi : 17/05/2005

Resmi Gazete Sayısı : 25818

BİRİNCİ BÖLÜM : Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Amaç

Madde 1 – Bu Yönetmeliğin amacı, Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi)’nin uygulanmasına yönelik, uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve bu konuda görevli kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyon esaslarını belirlemektir.

Kapsam

Madde 2 – Bu Yönetmelik, Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulak alanlar ile bu alanlarla ilişkili habitatların korunması ve akılcı kullanımı, sulak alanların yönetimi ile Ulusal ve Yerel Sulak Alan Komisyonlarına ilişkin usul ve esasları kapsar.

Dayanak

Madde 3 – Bu Yönetmelik, 2872 sayılı Çevre Kanunun 9 uncu maddesi, 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunun 4 üncü maddesine dayanılarak;

3958 sayılı Kanunla uygun bulunan 17/5/1994 tarihli ve 21937 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme hükümlerine paralel olarak;hazırlanmıştır.

Tanımlar

Madde 4 – Bu Yönetmelikte geçen,

Bakanlık: Çevre ve Orman Bakanlığını,

Genel Müdürlük: Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünü,

Sözleşme: 3958 sayılı Kanunla uygun bulunup 17/5/1994 tarihli ve 21937 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi)”yi,

Sulak Alan: (Değişik tanım: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/1.mad.) Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerleri,

Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan: Sözleşmenin Taraflar Toplantısında kabul edilen “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan Kriterleri”nden en az birine sahip olan alanları,

Ramsar Alanı; Sözleşmenin 2 nci maddesi gereğince,”Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi”ne dahil edilen sulak alanları,

Yapay Sulak Alan: İçme, kullanma ve sulama suyu temini ile elektrik üretimi amacıyla yapılan baraj ve gölet gibi su yapılarını,

Komisyon: Yönetmeliğin 27 nci maddesi ile teşkil edilen Ulusal Sulak Alan Komisyonunu,

Ekolojik Karakter: Bir sulak alanın fiziksel, kimyasal ve biyolojik bileşenlerinin yapısı ile bunların karşılıklı ilişkilerinden doğan özelliklerini,

Akılcı Kullanım: Sulak alanların ekolojik karakteri korunarak gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da karşılayabilecek tarzda kullanılmasını,

Sulak Alan Yönetim Planı: Sulak alanların akılcı kullanımını sağlamak üzere koruma, kullanım, araştırma, izleme ve denetim gibi etkinliklerin ve tedbirlerin tümünü bütüncül bir yaklaşımla tanımlayan planları,

Yabancı Tür: Bir sulak alan ekosisteminde doğal olarak bulunmayan türü,

Turba: Oksijensiz ve suya doygun ortamlarda çökelerek birikmiş ve kısmen ayrışmış organik ve inorganik materyallerden oluşan karışımı,

Proses Artığı Çamur: Evsel ve endüstriyel atık su arıtma işlemleri sonucu tesislerden atık veya artık çamur olarak bırakılan malzemeyi,

Başvuru Formu: Bakanlığın veya Genel Müdürlüğün iznine tabi faaliyetler için Bakanlık tarafından geliştirilecek formlar ile bu Yönetmelik ekinde yer alan formları,

İzin Formu: Bakanlığın veya Genel Müdürlüğün iznine tabi faaliyetler için Bakanlık tarafından geliştirilecek formlar ile bu Yönetmelik ekinde yer alan formları,

Koruma Bölgeleri: Mutlak Koruma Bölgesi, Sulak Alan Bölgesi, Ekolojik Etkilenme Bölgesi ve Tampon Bölgenin kapsadığı alanı,

Mutlak Koruma Bölgesi: Koruma Bölgeleri içerisinde yer alan, su kuşlarının yoğun ve toplu olarak kuluçka yaptığı ve gecelediği alanlar; nadir ve nesli tehlikedeki kuş türlerinin önemli üreme bölgeleri ile nesli tehlikede veya dar yayılışlı sulak alana bağımlı doğal bitki türlerinin bulunduğu alanları,

Sulak Alan Bölgesi: Açık su yüzeyleri, lagünler, nehir ağızları, tuzlalar, geçici ve sürekli tatlı ve tuzlu su bataklıkları, sulak çayırlar, sazlıklar ve turbalıklar gibi habitatların oluşturduğu bölgeyi,

Ekolojik Etkilenme Bölgesi: Sulak alan ekosistemi ile ilişkili ve sistemi destekleyen deniz, kumul, kumsal, çalılık, ağaçlık, orman, çayır, mera ve çeltik alanları gibi habitatların oluşturduğu bölgeyi,

Tampon Bölge: (Değişik tanım: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/1.mad.) Sulak alan havzasının coğrafi durumu, topoğrafik özellikleri ve arazinin mevcut kullanım durumuna göre; sulak alan ekosistemini korumak maksadı ile ayrılan ve sulak alanın su toplama sınırını geçmemek veya topoğrafik, coğrafik olarak bir sınır değeri bulunmayan düz alanlarda varsa ekolojik etkilenme bölgesinden yoksa sulak alan bölgesinden itibaren azami 2500 metreyi geçmemek üzere ayrılan bölgeyi,

Akarsu Koruma (Ek tanım: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/1.mad.) Bandı: Akarsuyun coğrafi durumu, topoğrafik özellikleri ve arazinin mevcut kullanım durumuna göre; akarsularda suyun karaya değdiği noktadan itibaren kara tarafına doğru kumul, çakıl, taşlık, kayalık, sazlık, bataklık, çalılık ve turbalık gibi tabii yaşam ortamlarının oluşturduğu bölgeyi,

Daimi Akarsu: (Ek tanım: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/1.mad.) Sıcak ve kurak mevsimlerde kurumayan ve yıl genelinde daimi akıma sahip akarsuyu,

Mevsimsel Akarsu: (Ek tanım: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/1.mad.) Kış dönemlerinde akışa geçen ve yıl boyunca daimi akımı haiz olmayan akarsuyu,

Kuru Dere: (Ek tanım: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/1.mad.) Su akışı olmayan arazi üzerindeki düşük kotların oluşturduğu vadiyi,

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM : Koruma, Kullanım İlkeleri ve Yasaklar

Koruma ilkeleri

Madde 5 – Sulak alanların korunmasında aşağıdaki ilkelere uyulması zorunludur.

a) Sulak alanların kirletilmemesi, doğal yapılarının ve ekolojik karakterlerinin korunması zorunludur. Her türlü arazi ve su kullanım planlamalarında, sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması esastır.

b) Sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınır.

c) Sulak alanların akılcı kullanımı ile uyumlu, korunmalarına ve geliştirilmelerine katkı sağlayacak faaliyetler desteklenir ve teşvik edilir.

d) Ekolojik karakteri bozulmuş sulak alanların rehabilitasyonu sağlanır.

e) Kurutulmuş sulak alanların teknik ve ekonomik olarak uygun olanlarının geri kazanımı için gerekli tedbirler alınır.

f) Ramsar Listesinde yer alsın veya almasın uygun sulak alanlarda su kuşları populasyonlarının arttırılması sağlanır.

Doldurma ve kurutma (Değişik başlık: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/2.mad.)

Madde 6 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/2.mad.)

Sulak alanların doldurulması ve kurutulması yasaktır. Bu yolla arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.

Su alımı

Madde 7 – Koruma bölgeleri içerisinden doğal sulak alanların ekolojik karakterini ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyecek ölçüde yerüstü ve yeraltı suyu alınamaz, sistemi besleyen akarsular ile diğer yüzey suların yönleri değiştirilemez veya sistemde su depolanamaz. Sulak alanlardaki su rejimini etkileyebilecek her türlü faaliyet için planlama aşamasında Bakanlığın uygun görüşü alınır.

Kum alımı

Madde 8 – Koruma bölgelerinden Bakanlığın uygun görüşü alınmadan kum ve çakıl alınamaz. Kumulların doğal yapıları bozulamaz.

Turba çıkarılması

Madde 9 – Koruma bölgelerinde turba çıkarmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler verilen “Başvuru Formu” ile Bakanlığa başvurur (Ek-3). Bakanlığın uygun görmesi halinde “Turba Çıkarımı İzin Belgesi” düzenlenerek (Ek-4) izin verilir.

Saz kesimi

Madde 10 – (Değişik fıkra: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/3.mad.) Sulak alanlarda, kuşların kuluçka dönemi dışında, kara tarafından su kesimine doğru ve bütün saz alanının %30’unu geçmeyecek şekilde saz kesimi yapılabilir. Saz kesimi tarihleri canlıların üreme dönemleri dikkate alınarak Bakanlık tarafından belirlenir. Koruma bölgelerinde saz ve diğer bitki türlerinin yakılması, sazların sökülmesi ve tahrip edilmesi yasaktır.

Saz kesmek isteyen gerçek ve tüzel kişiler; Bakanlığa başvurur. Saz kesimi başvuru formunu doldurur (Ek-5). Bakanlığın uygun görmesi halinde her bir sulak alan için, saz kesilecek alanlara ve kesilecek saz miktarına, yukarıda belirtilen esaslara uyulması kaydıyla “Saz Kesimi İzin Belgesi” ile (Ek-6) izin verilir.

Kesilen sazları alandan çıkarmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler Bakanlığa başvurur. “Saz Nakil Formu”nu doldurur (Ek-7). Bakanlıkça yapılacak değerlendirme sonucunda başvuru sahibine “Saz Nakil İzin Belgesi” (Ek-8) verilir.

Saz kesim ve nakil belgesi olmayan gerçek ve tüzel kişiler saz kesimi ve naklini yapamazlar.

Yabani bitki ve hayvan türlerinin toplanması

Madde 11 – Bu Yönetmelik kapsamına giren alanlarda Bakanlığın uygun görüşü alınmadan; nadir, endemik, nesli tehlikede veya tehlikeye düşebilecek doğal bitki türleri kesilemez ve sökülemez, yabani hayvanlar, yumurtaları ve yavruları toplanamaz, yuvaları bozulamaz.

Yabancıların yapacağı her türlü inceleme ve araştırmalar Bakanlığın iznine tabidir. Yerli araştırmacılar Bakanlığa bilgi vermek kaydıyla araştırma yapabilirler.

Yabancı türler

Madde 12 – Doğal sulak alanlara, hangi amaçla olursa olsun, bilimsel araştırma yapılmadan ve Bakanlığın uygun görüşü alınmadan yabancı türler atılamaz, bırakılamaz.

Geçmişte atılmış ve bilimsel araştırmalar sonucunda sulak alan ekosisteminde ciddi olumsuzluklar yarattığı tespit edilen yabancı türlerin alandan uzaklaştırılması, bu mümkün olmuyorsa populasyonlarının kontrol edilmesi ilgili Bakanlıklarca sağlanır.

Ağaçlandırma

Madde 13 – Bu Yönetmelik kapsamına giren alanlarda, kuşların barınması ve üremesi için yeni habitatlar oluşturmak ve erozyonu önlemek gibi amaçlarla yapılabilecek ağaçlandırmalar Genel Müdürlük iznine tabidir.

Atık su deşarjı

Madde 14 – Sulak alanlara ve sulak alanları besleyen tüm sulara veya sisteme bağlantılı kuru derelere hiçbir surette arıtılmamış evsel ve endüstriyel atık sular verilemez.

Atık su deşarjı ile ilgili olarak, 31/12/2004 tarihli ve 25687 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği”, su ürünleri istihsal sahalarında ise 10/3/1995 tarihli ve 22223 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Su Ürünleri Yönetmeliği” hükümleri uygulanır.

Çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses atığı çamurları

Madde 15 – Bu Yönetmelik kapsamına giren alanlara çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses artığı çamurları dökülemez.

Genel Müdürlüğün uygun görüşü alınmadan dip taraması yapılamaz ve dip çamuru çıkarılamaz.

Yapay sulak alanların kullanımı

Madde 16 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/4.mad.)

Yapay sulak alanlar, yaban hayatı varlığına özen gösterilerek yapım maksadına uygun olarak kullanılır. Uluslararası öneme sahip olmayan yapay sulak alanlar, koruma bölgeleri uygulamasından muaftır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : Koruma Bölgelerinin Tespiti ve Uygulama Esasları

Koruma bölgelerinin tespiti ve ilanı

Madde 17 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/5.mad.)

Mevsimsel ve daimi akarsular haricindeki sulak alanlara ait mutlak koruma bölgeleri, sulak alan bölgeleri, ekolojik etkilenme bölgeleri ve tampon bölgeler Bakanlığın koordinasyonunda Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşların uzmanlarınca arazide yapılan inceleme ve değerlendirmelerle tespit edilir. Koruma bölgeleri sınırları 1/25.000 ölçekli topoğrafik haritalar üzerinde gösterilir ve Ulusal Sulak Alan Komisyonunun görüşüne sunulur. Ulusal Sulak Alan Komisyonunun uygun görüşü alındıktan sonra Bakanlıkça onaylanmasını müteakip, uygulamaya aktarılmak üzere ilgili bakanlık, valilik ve belediyelere bildirilir.

Koruma bölgeleri belirlenmemiş sulak alanlarda verilecek izinler, bu Yönetmeliğin tanımlar bölümünde yer alan koruma bölgeleri tanımları dikkate alınarak alanın özelliklerini bozmayacak şekilde Bakanlıkça verilir.

Mutlak koruma bölgesinde uygulama esasları

Madde 18 – Bu bölgede;

a) Bilimsel ve koruma amaçlı faaliyetler ile kuşların üreme döneminde kuş gözlemi ve görüntü alınması Bakanlığın iznine tabidir.

b) Kuşların üreme döneminde alanda su ürünleri istihsali yapılamaz, hayvan otlatılamaz.

c) Bakanlıkça gerekli görüldüğünde alan çitle çevrilir.

Yukarıda belirtilenlerin dışında hiçbir faaliyete izin verilemez.

Sulak alan bölgesinde uygulama esasları

Madde 19 – Bu bölgede;

a) Mevcut arazi kullanımı dışında yeni tarımsal alanlar açılamaz, mevcut tarım arazilerinde suni gübre ve tarım ilaçları kullanılamaz.

b) Ağaç kesimi yapılamaz.

c) Kuş gözlem kuleleri, gözlemevleri, seyir amaçlı yaya yolları, Genel Müdürlük izni ile yapılır.

d) İçme, kullanma ve sulama suyu projelerine ait zorunlu tesisler, Genel Müdürlük izni ile yapılır.

e) Madensel tuzların çıkarılması, su ürünleri istihsali ve bunlara ait zorunlu tesisler Genel Müdürlük izni ile yapılır.

f) Bu Yönetmeliğin 9 uncu ve 10 uncu maddelerinde tanımlanan usul ve esaslar çerçevesinde turba çıkarımı ve saz kesimi yapılır.

g) Hayvan otlatılmasına izin verilebilir.

(Değişik fıkra: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/6.mad.) Bu Yönetmelikte izin verilenlerin dışında hiçbir faaliyete ve yapılaşmaya izin verilmez.

Ekolojik etkilenme bölgesinde uygulama esasları

Madde 20 – Bu bölgede;

a) Alanın ekolojik karakterinin korunması esastır.

b) Mevcut arazi kullanımı dışında yeni tarımsal alanlar açılması yasaktır.

c) 19 uncu maddede belirtilen faaliyetlere ilave olarak, günü birlik kullanım amacıyla lokanta, büfe, çay bahçesi, plaj kabini, gezi parkurları, kuş gözlem kuleleri, balıkçı tekneleri için iskele, yürüyüş yolları inşa edilebilir. Bu madde kapsamında planlanan projelere, alanların ekolojik yapılarına göre Genel Müdürlükçe izin verilir.

d) Bu alanda ekolojik karakteri bozacak şekilde ağaç kesimi yapılamaz.

(Değişik fıkra: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/7.mad.) Bu Yönetmelikte izin verilenlerin dışında hiçbir faaliyete ve yapılaşmaya izin verilmez.

Tampon bölgede uygulama esasları

Madde 21 – Bu bölgede;

a) Katı atık düzenli depolama alanına, katı atık bertaraf tesislerine, bu Yönetmelikle izin verilenlerin dışında maden ocaklarının açılmasına ve işletilmesine, endüstri bölgesi ilan edilmesine, organize sanayi bölgesi ve serbest bölge sanayi alanı kurulmasına ve Ek-1’de belirtilen faaliyetlerin yapılmasına izin verilemez.

b) Ek-2 de belirtilen faaliyetlerin yapımı Genel Müdürlüğün iznine tabidir. Bu listede yer alan faaliyetler için Bakanlıkça belirlenecek başvuru formu çerçevesinde, Bakanlığa müracaat edilir, müracaatın uygun görülmesi halinde başvuru sahibine izin belgesi verilir.

c) (Değişik bent: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/8.mad.) Coğrafik, topoğrafik ve zemin şartları sebebiyle yerleşim ve kentsel gelişimi zorunlu olarak bu bölgede kalan yerleşim yerlerinin zorunlu gelişimi için 17 nci maddede belirtilen koruma bölgelerinin tespiti esnasında veya 26 ncı maddede belirtilen yönetim planları ile özel hüküm bölgesi ihdas edilebilir. Bu bölgelerdeki uygulamalar Bakanlığın uygun görüşü alınarak sorumlu kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilir.

Koruma bölgeleri uyum esasları

Madde 22 – Yönetim planı tamamlanan sulak alanın bulunduğu bölgede çevre düzeni planı olmaması halinde, çevre düzeni planları yönetim planlarına uygun olarak yapılır. Mevcut olan çevre düzeni planları yönetim planına uygun olarak revize edilir. Yönetim planları yapılmayan sulak alanlarda ise 17 nci maddede belirtilen koruma bölgeleri sınırları, çevre düzeni planlarına işlenir.

Mevsimsel ve daimi akarsular ile deniz kıyılarına ilişkin uygulama esasları (Değişik başlık: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/9.mad.)

Madde 23 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/9.mad.)

Mevsimsel ve daimi akarsularda sulak alan koruma bölgeleri belirlenmez. Bu alanlarda koruma ve kullanım esasları aşağıda belirtilmiştir.

Mevsimsel ve daimi akarsuların akarsu koruma bantlarında yer alan faaliyetlerin gerçekleştirilmesi Genel Müdürlüğün iznine tabiidir. Bu alanlarda ek-1 ve ek-2 listelerinde yer alan faaliyetler için Bakanlıkça belirlenecek başvuru formu ile Bakanlığa müracaat edilir, müracaatın uygun görülmesi halinde başvuru sahibine izin belgesi verilir.

Mevsimsel ve daimi akarsuların belediye mücavir alanı içerisinde kalan bölümlerinde Genel Müdürlük uygun görüşü alınarak tüm faaliyetlerin izni ve kontrolü ilgili belediyelerce gerçekleştirilir.

Göl, delta ve lagün gibi kıyı sulak alanları haricindeki deniz kıyısı bölümlerinde sulak alan koruma bölgeleri belirlenmez. Bu alanlarda ilgili mevzuat uyarınca uygulama yürüten kurumlar, uluslararası sözleşmelerle ülkemizin korumakla yükümlü olduğu türlerin Bakanlıkça belirlenen ve belirlenecek koruma ilkelerini planlarına işlemekle yükümlüdür. Bu alanlarda yürütülecek tüm faaliyetlerde Bakanlığın uygun görüşü alınır.

Kuru derelerde bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM : Ramsar Alanlarının İlanı ve Yönetim Planları

Ramsar alanlarının belirlenmesi

Madde 24 – Uluslararası öneme sahip Sulak Alanlardan Ramsar Listesine dahil edilecek alanlar Komisyon tarafından belirlenir.

Ramsar alanlarının sınırlarının tespiti ve ilanı

Madde 25 – Ramsar alanlarının sınırları Komisyon tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşların uzmanlarınca arazide yapılan inceleme ve değerlendirmelerle tespit edilir. Ramsar sınırları 1/25.000 ölçekli haritalar üzerinde gösterilir ve Komisyonun görüşüne sunulur. Komisyonun uygun görüş alındıktan sonra Bakanlıkça onaylanır ve Resmî Gazete’de yayımlanır.

Yönetim planlarının hazırlanması ve uygulanması

Madde 26 – Bakanlıkça, “Ramsar Sözleşmesi Sulak Alan Yönetim Planı Rehberi” esas alınarak, uluslararası öneme sahip her bir sulak alan için yönetim planı yapılır veya yaptırılır.

Yönetim planlarının hazırlanması sürecine, ilgili bakanlıkların, valiliklerin, yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşların ve bilim adamlarının katılımı sağlanır.

Yönetim planları ile kara avcılığı ve su ürünleri avcılığına ilişkin özel düzenlemeler yapılabilir.

Yönetim planları, Komisyonun görüşü alınarak Bakanlığın onayını takiben yürürlüğe girer. Uygulamadan sorumlu kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişiler bu plan hükümlerine uygun işlem yapmakla yükümlüdürler.

Valilikler; mahalli çevre kurulları ve yerel sulak alan komisyonları vasıtasıyla yönetim planlarının uygulanmasını, sürekli ve etkin bir izlemenin yapılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır ve düzenlemeleri yapar.

BEŞİNCİ BÖLÜM : Ulusal Sulak Alan Komisyonu, Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları

Ulusal sulak alan komisyonun oluşumu

Madde 27 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/10.mad.)

Ulusal Sulak Alan Komisyonu, Bakanlık Müsteşarının veya Müsteşar Yardımcısının başkanlığında, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü, Çevre Yönetimi Genel Müdürü, Devlet Su İşleri Genel Müdürü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, yükseköğretim kurumlarının biyoloji ve ziraat bilim dallarından, aynı daldan olmamak şartıyla iki, sulak alanlar konusunda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarından iki olmak üzere toplam 11 kişiden oluşur.

Komisyonda yer alacak yükseköğretim kurum ve sivil toplum kuruluş üyeleri Bakanlıkça belirlenir ve iki yılda bir yenilenir. Görev süresi dolan üyeler yeniden belirlenebilir.

Komisyonun sekretarya hizmetleri Genel Müdürlükçe yürütülür.

Komisyonun görevleri

Madde 28 – Komisyonun görevleri şunlardır:

a) Ulusal Sulak Alan politika ve stratejilerini belirlemek,

b) Sözleşmenin taraflar konferansında alınan kararların ve önerilerin uygulanmasını sağlamak,

c) Sulak alanlarla ilgili sorunların çözümüne yönelik kararlar almak ve uygulanmasını sağlamak,

ç) (Ek bent: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/11.mad.) Ramsar Sözleşmesi kriterleri çerçevesinde ülkemizin Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlarını belirlemek ve güncellemek,

d) Uzmanlarca tespit edilen sulak alan koruma bölgeleri ve Ramsar alanları hakkında Bakanlığa görüş vermek,

e) Sulak alan yönetim planlarının uygulanmasından doğan sorunların çözümü için kararlar almak,

f) Sulak alanlara bağımlı nadir ve nesli tehlikede olan türlerin korunması ve geliştirilmesi için hazırlanan eylem planlarının uygulanmasından doğan sorunların çözümü için karar almak,

g) Sulak alanların yurt içinde ve yurt dışında tanıtılmasına yönelik faaliyetleri desteklemek,

h) Bu Yönetmelikle verilen diğer görevleri yapmak.

Komisyonun çalışma usul ve esasları

Madde 29 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/12.mad.)

Komisyon yılda en az iki defa salt çoğunlukla toplanır. Komisyon başkanı gerekli gördüğünde veya ilgili bakanlıkların talebi üzerine Komisyonu olağanüstü toplantıya çağırabilir.

Komisyonda oy çokluğu ile karar alınır. Komisyon Başkanı uygun gördüğü kamu kurum ve kuruluşları ile üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının yetkili temsilcilerini, gündemle ilgili görüşlerini almak üzere gözlemci olarak Komisyon toplantısına davet edebilir. Komisyona gözlemci olarak davet edilecek temsilciler oylamaya katılamazlar.

Komisyon, gündemindeki konularda hazırlık yapmak amacıyla ilgili kuruluşlardan oluşan bir çalışma grubu teşkil edebilir.

Toplantı gündemi

Madde 30 – Komisyonun toplantı gündemi sekreterya tarafından hazırlanır. Komisyon üyeleri komisyon toplantısından en az 20 gün önce toplantı gündemi ile ilgili teklifte bulunabilir.

Gündem konuları toplantı tarihinden en az on beş gün önce üyelere gönderilir.

ALTINCI BÖLÜM : Yerel Sulak Alan Komisyonu, Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları

Yerel sulak alan komisyonunun oluşumu

Madde 31 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/13.mad.)

Bütün illerde Yerel Sulak Alan Komisyonları kurulur.

Yerel Sulak Alan Komisyonu, il valisi veya valinin görevlendireceği vali yardımcısı başkanlığında, Ulusal Sulak Alan Komisyonunun üyesi kurumların üst düzey idarecileri, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri, sulak alanın bulunduğu ilçenin kaymakamı, belediye mücavir alanı içerisinde ise ilgili belediye başkanı, il ziraat odası başkanı varsa su ürünleri kooperatiflerinden bir, avcılık ve atıcılık derneklerinden bir, mahalli üniversitelerin ilgili bilim dallarından, aynı daldan olmamak şartıyla iki, sulak alanlar konusunda faaliyet gösteren mahalli sivil toplum kuruluşlarından bir temsilcinin katılımı ile oluşur.

Komisyonun sekretarya hizmetleri İl Çevre ve Orman Müdürlüğünce yürütülür.

Yerel sulak alan komisyonunun görevleri

Madde 32 – Komisyon bulunduğu il dahilinde aşağıda belirtilen işleri yapar.

a) Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından alınan kararların uygulanmasını sağlamak.

b) Ulusal Sulak Alan politika ve stratejilerinin uygulanmasını sağlamak.

c) Sulak Alan Koruma Bölgeleri esaslarının uygulanmasını sağlamak.

d) Yönetim planının hazırlanma sürecinde gerekli destek ve katkıyı vermek.

e) Sulak Alan yönetim planlarının uygulanmasını sağlamak.

f) Sulak alanlara bağımlı nadir ve nesli tehlikede olan türlerin korunması ve geliştirilmesi için hazırlanan eylem planlarının uygulanmasını sağlamak.

g) Sulak alanların yurt içinde ve yurt dışında tanıtılmasına yönelik faaliyetleri desteklemek.

h) Bulunduğu il sınırları içerisindeki diğer sulak alanların korunması ile ilgili çalışmalara destek vermek.

ı) Toplantı kararlarını Ulusal Sulak Alan Komisyonuna sunulmak üzere Bakanlığa bildirmek.

Komisyon başkanı, gerekli gördüğünde veya Komisyon üyelerinin talebi üzerine diğer kamu kurumlarının, meslek odalarının yetkili temsilcilerini veya ilgili görülen kişileri gündemle ilgili görüşlerini almak üzere Komisyon toplantısına davet edebilir.

Yerel sulak alan komisyonunun çalışma usul ve esasları

Madde 33 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/14.mad.)

Yerel Sulak Alan Komisyonu yılda en az üç defa toplanır. Komisyon başkanı gerekli gördüğünde veya Komisyon üyelerinin talebi üzerine olağanüstü toplantıya çağırabilir.

Komisyon salt çoğunlukla toplanır ve oy çokluğu ile karar alır.

Komisyona üye olarak katılan üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri birer oy hakkına sahiptir. Komisyona gözlemci davet edilecek kurum, kuruluş veya kişiler oylamaya katılamazlar.

Komisyon, gündemindeki konularda hazırlık yapmak maksadıyla ilgili kuruluşlardan oluşan bir çalışma grubu teşkil edebilir.

Toplantı gündemi

Madde 34 – Komisyonun toplantı gündemi sekreterya tarafından hazırlanır. Komisyon üyeleri Komisyon toplantısından en az 20 gün önce toplantı gündemi ile ilgili teklifte bulunabilir.

Gündem konuları toplantı tarihinden en az on beş gün önce üyelere gönderilir.

YEDİNCİ BÖLÜM : Çeşitli ve Son Hükümler

İdari yaptırımlar

Madde 35 – Uygulamadan sorumlu kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişiler, sulak alanların korunmasında bu Yönetmelik ve Yönetmelik uyarınca hazırlanan yönetim planları ile belirlenen esaslara uygun işlem yapmakla yükümlüdürler.

Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 2872 sayılı Çevre Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.

Yönetmelikte hüküm bulunmayan haller

Madde 36 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/15.mad.)

Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu hükümleri uygulanır.

Salgın hastalık ve milli güvenlik konularına ait iş ve işlemler Ulusal Sulak Alan Komisyonunun teklifi üzerine Bakan onayı ile yapılabilir.

Yürürlükten kaldırılan yönetmelik

Madde 37 – 30/1/2002 tarihli ve 24656 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçici Madde 1 – (Değişik madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/16.mad.)

Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce faaliyete geçmiş olan işletmeler, 31/12/2012 tarihine kadar Bakanlıkça istenilen şartları yerine getirmeleri kaydıyla faaliyetlerine devam ederler.

Geçici Madde 2 – (Ek madde: 26/08/2010-27684 S.R.G Yön/16.mad.)

Bu Yönetmeliğin yayım tarihinden önce tampon bölge içerisinde onaylanmış, çevre düzeni planları ve imar planları kapsamında sanayi alanı olarak ilan edilen sahalarda yapılacak uygulamalar Bakanlıkça değerlendirilerek karara bağlanır.

Yürürlük

Madde 38 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

Madde 39 – Bu Yönetmelik hükümlerini Çevre ve Orman Bakanı yürütür.

Küresel ısınma en büyük etkisini 21. yüzyılda gösterecek.Dünyanın her yerinde küresel ısınmanın etkileri üzerine görüşmeler yapılıyor.Yıkıcı etkilerinin nasıl yavaşlatılabileceği konusunda araştırmalar yapılıyor.

Küresel ısınmayla birlikte deniz seviyeleri yükselecek.10 yıl kadar sonra geri dönüş mümkün olmayabilir. Sera etkisiyle de gezegenimiz günden güne yok oluyor.Gezegenimizin çevresini saran bir kalkan var. Bu kalkan Nitrojen ve Oksijenden oluşuyor. Bu kalkan CO2 ( Karbondioksit) ve CH4 ( metan gazı) sebebiyle zarar görüyor.

Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Chris Thomas tarafından Nature dergisinde yayınlanan bir yazıda “küresel ısınma 2050’ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecek” denmektedir. Otomobiller ve fabrikaların gaz yayılımında en büyük etkenler olduğunu vurgulayan Thomas, yayılan gazların, 21. yüzyılın son yıllarına doğru ortalama sıcaklıkları tarihte görülmemiş düzeylere yükselteceğini belirtmekte. Ve eğer bir çözüm üretilmezse, türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşabileceğine dikkat çekmekte.

Yerkürede 1992 verilerine göre 12,5 milyon tür yaşamaktadır. Bu türlerin insan marifetiyle yok olma hızları doğal yok olma hızlarının 100 ila 1000 katı olarak tahmin edilmektedir, bu eğilim devam ederse 50 ilâ 100 yıl içerisinde mevcut türlerin -50’sinin yok olacağı hesaplanmaktadır. Bugün doğadaki kuş türlerinin yaklaşık ’i –ki bu 1000 türe karşılık geliyor– tükenme tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Doğadaki besin zincirinin bir kez kırılması inanılmaz sonuçlara yol açacağından canlı türlerinin bazılarının ortadan kalkması, diğer canlı türlerini de doğrudan etkileyecektir.

Dünya besin üretimi giderek sınırlı sayıda bitki türü ve çeşidine bağımlı hale gelmektedir. Balık stoklarının G’si tamamen tüketilmiştir; ’i aşırı tüketildiği için yok olmaktadır, ’u ise aşırı tüketildiği için verimliliğini yitirmiştir. Okyanuslarda birikmiş olan karbon miktarları yüzünden okyanusların asitliği artmıştır. Bu, balıkların yaşamını doğrudan etkileyecek bir durumdur. Hepsi birer karbon emme makinesi olan mercanların yavaş yavaş ortadan kalktığı görülüyor. Böyle bir durum doğadaki karbon zincirinin kırılmasına ve buna bağlı olarak karbondioksit emisyon miktarlarının inanılmaz boyutlarda artmasına sebep olabilir.

Yapılan araştırmalara göre, dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyıl boyunca 0,6 ºC kadar artmış, son kırk yıldır atmosferin 8 kilometrelik alt kısmında sıcaklıklar yükselmiş, kar örtüsü ve buzlanma ise civarında azalmıştır.

Bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre, 11 bin 700 yıl önce Afrika’yı etkisi altına alan hava dalgasıyla oluşan Kilimanjaro buzulu erimeye başladı.Science dergisinde yayımlanan araştırmada, “uydu verilerine bakılırsa, 2020 yılında Kilimanjaro’nun beyaz şapkası yok olacak” deniliyor. Yok olacağından söz edilen Kilimanjaro’nun tepesinde bulunan buz tabakası, şu anda bile susuzluk çeken Tanzanya’nın nehirlerini besleyen ana kaynak. 2025 yılı itibariyle dünya nüfusunun neredeyse yarısının su kıtlığıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.

Isınmanın nedeni %90 insan.Birleşmiş Milletler iklim konferansı bugün, iklim değişikliği konusundaki dördüncü değerlendirme raporunu açıkladı.Raporda, dünya ısısının 2100 yılına dek 1,8 ile 4 derece arasında yükseleceği kaydedildi. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın başkanı Achim Steiner’in, uzun zamandır beklenen raporunda, küreselısınmanın, yüzde doksandan da yüksek bir olasılıkla, insan faaliyetleri yüzünden meydana geldiği sonucuna varıldı. Steiner, bu bulguların, artık, son 50 yılda artan sıcaklıklara neyin yol açtığı konusundaki tartışmalara bir nokta koyması gerektiğini söyledi.

2001 yılında hazırlanan son BM raporunda insan sorumluluğu yüzde 70’ler civarında saptanmıştı.

Beş dakika karanlık’ eylemi

Raporun açıklanması öncesinde küresel ısınmayla mücadele kampanyası yürüten Fransız grupların öncülüğünde dünya çapında beş dakikalık bir elektrikleri kapama eylemi yapıldı.

Eyfel Kulesi beş dakika karanlıktaydı

TSİ ile 20.55-21.00 arasındaki eylemde, 20 bin ampülle aydınlatılan Eyfel Kulesi karanlığa gömüldü.

Fransa’da ülke çapında yapılan eylem ardından elektrik şirketi, bu süre içinde 800 megawatt’lık bir düşüş kaydettiğini bunun da normal tüketimin yüzde 1’i olduğunu belirtti.

Eyleme bazı Avrupa başkentleri de sembolik destek verdi.

Roma’da en önemli iki tarihi anıt olan Kolezyum ve Capitol’ü, Madrid’de Puerta de Alcala kemerini aydınlatan ışıkları kapatıldı.

Atina’da, pek çok devlet binasının ışıkları söndürüldü.

Fakat, eyleme karşı çıkan bazı uzmanlar, beş dakika içinde açılıp kapanacak elektriklerin, sürekli yananlardan daha fazla enerji tüketeceğini ve santrallere aşırı yük getirerek sorunlar yaratabileceğini söylüyorlar.

Raporda ne var?

Çağımızın en büyük tehditlerinden biri olarak görülen iklim değişiminde “bilimin” vardığı noktayı özetleyen BM raporu, hükümetlerin politikalarını belirlerken temel alabileceği bir belge oluşturmayı amaçlıyor.

Paris’te yapılan toplantılarda en çok tartışılan konulardan biri, denizlerin düzeyinde ne kadar yükselme beklendiğiydi.

BM İklim Değişikliği Paneli’nin 2001’deki son raporunda denizlerin düzeyinin bu yüzyılın sonuna dek 140 santim yükseleceği tahmin edilmişti. Son derece kaygı verici bir rakamdı bu.

Yeni rapordaysa “Denizler 18 ile 59 santim arasında yükselecek” deniyor. Antarktika ve Grönland’daki buzulların erimesiyle oluşacak yükselmenin de gözardı edilmemesi gerektiği vurgulanıyor.

Grönland, her 40 saatte bir, 40 kilometreküp buz kaybediyor. Bu, gelişmiş bir ülkedeki 3-4 milyon nüfuslu bir kentin, örneğin Los Angeles’ın bir yıllık su kullanımına eşit.

Şu başlığa da bakabilirsiniz : küresel ısınmanın sebepleri

Küresel Isınmanın Nedenleri: Hava koşullarının uzun bir zaman kesiti içinde ortalama durumu iklim olarak tanımlanır. Dünya son bir milyar yıl içinde yaklaşık ikiyüzelli milyon yıl süren sıcak dönemler ve bunların ardından gelen dört büyük soğuk dönem geçirmiştir.Dünya yaklaşık elli milyon yıl önce soğuk bir döneme daha girmiş, bu dönemde yüzbin yılda bir on bin yıl süreyle görülen sıcak dönemlerin haricinde soğuma eğilimi göstermiştir. Şu an bu sıcak dönemlerden biri yaşanmaktadır. Dört bin yıl önce başlayan sıcaklık düşüşleri sonucunda Dünya’nın soğuma eğiliminin artması beklenmekteydi fakat bu artış son yüzelli yıldır gerçekleşmemiştir.

Güneş gibi doğal etkenlerle büyüyen bu artışın nedeni, özellikle son dönemlerde, büyük ölçüde insan kaynaklı olan sera etkisiyle oluşan küresel ısınmadır.

küresel ısınmanın nedenleri:

Doğal Nedenler :

Güneşin Etkisi:ESA bilim adamlarından Paal Brekke; iklim bilimcilerinin uzun süredir Güneş beneklerinin 11 yıllık döngüsel hareketini ve Güneş’in yüzyıllık süreçler içinde parlaklık değişimini incelediklerini belirtmiştir. Bunun sonucunda Güneş’in manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgarının, Güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde olduğu açıklanmaktadır. Güneş’in değişken aktivitesiyle zayıflayabilen bu kalkan, kozmik ışımaları geçirmektedir. Kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta, Güneş’ten gelen radyasyon oranını değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır.

Güneş’ten gelen ultraviyole ışınım aynı zamanda kimyasal reaksiyonların oluştuğu (ve dolayısıyla atmosferin tamamını etkileyen) ozon tabakasıüzerinde değişikliğe yol açacaktır.Dünya’nın Presizyon Hareketi:1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ Dünya’nın Güneş çevresindeki yörüngesinin her doksanbeş bin yılda biraz daha basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her kırkbir bin yılda Dünya’nın ekseninde doğrusal bir kayma ve her yirmi üç bin yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. Günümüz bilim adamlarının bir çoğu Dünya’nın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünya’nın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır.

El Nino’nun Etkisi:”Güney salınımı sıcak olayı” olararak tanımlanabilecek El Niño hareketi, 1990-1998 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusu’nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2-5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997 ve 1998 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasında, 1997-1998 kuvvetli El Niño olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir. 1998’deki çok kuvvetli El Niño bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen olarak değerlendirilebilir.

Yapay nedenler :

Fosil Yakıtlar:Kömür, petrol ve doğalgaz dünyanın bugünkü enerji ihtiyacının yaklaşık %75’lik bölümünü sağlamaktadır. Yapılarında karbon ve hidrojen elementlerini bulunduran bu fosil yakıtlar, uzun süreçler içerisinde oluşmakta fakat çok çabuk tüketilmektedir. Dünyanın belirli bölgelerinde toplanmış bu yakıtların günümüz teknolojisiyle ¾’ünün yarısının çıkarılması imkansız; diğer yarısının ise çıkarılması teknik olarak çok pahalıdır. Bu da fosil yakıtları yenilenemeyen ve sınırlı yakıtlar sınıfına sokmaktadır.

Sera gazları:

Sera Gazları Oluşumu: Güneş’ten gelen ışınların bir bölümü ozon tabakası ve atmosferdeki gazlar tarafından soğurulur. Bir kısmı litosferden, bir kısmı ise bulutlardan geriye yansır. Yeryüzüne ulaşan ışınlar geriye dönerken atmosferdeki su buharı ve diğer gazlar tarafından tutularak Dünya’yı ısıtmakta olduğundan yüzey ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur. Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seraları andırır; bu nedenle de doğal sera etkisi olarak adlandırılır sera etkisinin Önemi:Sera etkisi doğal olarak oluşmakta ve iklim üzerinde önemli rol oynamaktadır. Endüstri devrimi ile birlikte, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, insan aktivitesi sera gazlarının miktarını her geçen yıl arttırarak yüksek oranlara ulaştırmıştır.

Bu etkinin yokluğunda Dünya’nın ortalama sıcaklığının -18ºC olacağı belirtilmektedir. Ancak yaşamsal etkisi olan sera gazlarının miktarının normalin üzerine çıkması ve bu artışın sürmesi de Dünya’nın iklimsel dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu doğal etkiyi arttıran karbondioksit, metan, su buharı, azotoksit ve kloroflorokarbonlar sera gazları olarak adlandırılmaktadır. Ozon tabakasının incelmesi de başka bir etkendir.

Sera Gazları : Karbondioksit (CO2): Dünya’nın ısınmasında önemli bir rolü olan CO2, Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşması sırasında bu ışınlara karşı geçirgendir. Böylece yeryüzüne çarpıp yansıdıklarında onları soğurur. CO2’in atmosferdeki kosantrasyonu 18. ve 19. yüzyıllarda 280-290 ppm arasında iken fosil yakıtların kullanılması sonucunda günümüzde yaklaşık 350 ppm’e kadar çıkmıştır. Yapılan ölçümlere göre atmosferdeki CO2 miktarı 1958’den itibaren %9 artmış ve günümüzdeki artış miktarı yıllık 1 ppm olarak hesaplanmıştır. Dünyada enerji kullanımı sürekli arttığından, kullanılmakta olan teknoloji kısa dönemde değişse bile, karbondioksit artışının durdurulması olası görülmemektedir.

Sera Gazları: Metan (CH4): Oranı binlerce yıldan beri değişmemiş olan metan gazı, son birkaç yüzyılda iki katına çıkmış ve 1950’den beri de her yıl %1 artmıştır. Yapılan son ölçümlerde ise metan seviyesinin 1,7 ppm’e vardığı görülmüştür. Bu değişiklik CO2 seviyesindeki artışa göre az olsa da, metanın CO2’den 21 kat daha kalıcı olması nedeniyle en az CO2 kadar dünyamızı etkilemektedir.

Amerika ve birçok batı ülkesinde çöplüklerin büyük yer kaplaması sorun yaratmaktadır. Organik çöplerden pek çoğu ayrışarak büyük miktarda metan salgılamakta, bu gaz da özellikle iyi havalandırması olmayan ve kontrol altında tutulmayan eski çöplüklerde patlamalara ve içten yanmalara neden olmaktadır. Daha da önemlisi atmosfere salınan metan oranı artmakta ve bunun sonucu olarak da sera etkisi tehlikeli boyutlara varmaktadır. Sera Gazları: Azotoksit ve Su Buharı:Azot ve oksijen 250ºC sıcaklıkta kimyasal reaksiyona giren azotoksitleri meydana getirir. Azotoksit, tarımsal ve endüstriyel etkinlikler ve katı atıklar ile fosil yakıtların yanması sırasında oluşur. Arabaların egzosundan da çıkmakta olan bu gaz, çevre kirlenmesine neden olmaktadır.

Sera etkisine yol açan gazlardan en önemlilerinden biri de su buharıdır. Fakat troposferdeki yoğunluğunda etkili olan insan kaynakları değil iklim sistemidir. Küresel ısınmayla artan su buharı iklim değişimlerine yol açacaktır. Sera Gazları: Kloroflorokarbonlar (CFCs):CFC’ler klorin, flüorin, karbon ve çoğunlukla da hidrojenin karışımından oluşur. Bu gazların çoğunluğu 1950’lerin ürünü olup günümüzde buzdolaplarında, klimalarda, spreylerde, yangın söndürücülerde ve plastik üretiminde kullanılmaktadır. Bilimadamları bu gazların ozonu yok ederek önemli iklim ve hava değişikliklerine neden olduklarını kanıtlamışlardır. Bu gazlar; DDT, Dioksin, Cıva, Kurşun, Vinilklorid, PCB’ler, Kükürtdioksit, Sodyumnitrat ve Polimerler’dir. Sera Gazları: Kloroflorokarbonlar (CFCs):1- DDT: 1940-1950 yılları arasında dünya çapında tarım alanlarındaki böcekleri zehirlemek için kullanılmıştır. Kimyasal adı ‘diklorodifeniltrikloroetan’dır. Klorin içeren bu gazın insan dahil diğer canlılar için de öldürücü olduğu fark edildikten sonra üretimden kaldırılmıştır.

2- Dioksin: 100’ün üstünde çeşidi vardır. Bitkilerin ve böceklerin tahribatı için kullanılır. Çoğu çeşidi çok tehlikelidir; kansere ve daha birçok hastalığa neden olmaktadır.

3- Cıva: Cıvanın en önemli özelliği diğer elementler gibi çözünmemesidir. 1950-1960 yılları arasında etkisini önemli ölçüde göstermiş, Japonya’da birkaç yüz balıkçının ölümüne neden olmuştur. Bir ara kozmetik ürünlerinde kullanılmışsa da daha sonra son derece zehirli olduğu anlaşılıp vazgeçilmiştir. 4- Kurşun: Günümüzde kalemlerin içinde grafit olarak kullanılmaktadır. Vücudun içine girdiği takdirde çok zehirleyicidir; sinir sistemini çökertip beyne hasar verir.

5- Vinilklorid: PVC yani ‘polyvinyl chloride’ elde etmek için kullanılan bir gaz karışımıdır. Solunduğunda toksik etkilidir.

6- PCB’ler: PCB, İngilizce bir terim olan ‘polychlorinated biphenyls’ ten gelmektedir. Bu endüstriyel kimyasal toksik ilk olarak 1929’da kullanılmaya başlanmış ve 100’ün üstünde çeşidi olduğu tespit edilmiştir. Bunlar büyük santrallerdeki elektrik transformatörlerinin yalıtımında, birçok elektrikli ev aletlerinde aynı zamanda boya ve yapıştırıcıların esneklik kazanmasında kullanılmaktadır. Bunun yanında kansere yol açtığı bilinmektedir. 7- Sodyumnitrat: Füme edilmiş balık, et ve diğer bazı yiyecekleri korumak için kullanılan bir çeşit tuzdur. Vücuda girdiğinde kansere yol açtığı bilinmektedir.

8- Kükürtdioksit (SO2): Bu gaz sülfürün, yağın, çeşitli doğal gazların ve kömürle petrol gibi fosil yakıtların yanması sonucu açığa çıkar. Kükürtdioksit ve azotoksidin birbiriyle reaksiyonu sonucunda asit yağmurlarını oluşturan sülfürürik asit (H2SO4) oluşur.

9- Polimerler: Doğal ve sentetik çeşitleri bulunmaktadır. Doğal olanları protein ve nişasta içerirler. Sentetik olanlarıysa plastik ürünlerinde ve el yapımı kumaşlarda bulunup naylon, teflon, polyester, spandeks, stirofoam gibi adlar alırlar. Sera Gazları: Ozon:Ozon tabakasının incelmesi “Küresel Isınma”yı dolaylı yoldan arttırmaktadır. USNAS’ın 1979’da yayınladığı raporda, ozon tabakasında %5 – %10 arasında bir azalma olduğu gözlemlendiği öne sürülmüştür.

Oysa bundan bir yıl önce Kasım 1978’de uzaya fırlatılan Nimbus-7 uydusundan alınan verilere göre toplam atmosferik ozon seviyesi 1979-1991 yılları arasında orta enlemlerde %3-%5, yukarı enlemlerde %6 ila %8 arasında azalmıştır (Gleason 1993). 1992 yılında Antartika’daki Ozon seviyesi ise 1979’daki seviyenin %50’sine inmiştir. 1950 ve 60’lı yıllardaki ozon kalınlığı da 1990’lı yıllardan sonra 1/3’üne kadar inmiştir. “The National Research Council”ın 1982 Mart raporuna göre CFC salınımı bu şekilde devam ederse 21. yy’nin sonunda stratosferdeki ozon miktarı %5 ile %10 arasında bir değerde azalacaktır. Sera Gazlarının Bilinen ve Olası Etkileri:Dünyanın sıcaklığı sanayi devriminden bu yana 0,45ºC artmıştır. Bunun esas nedeni fosil yakıtların yanması sonucu açığa çıkan CO2 ve diğer sera gazlarıdır. Artan nüfus ve büyüyen ekonominin enerji gereksinimleri de fazlalaşmaktadır. Bu gereksinimin karşılanması ise fosil yakıt tüketiminin artmasına ve atmosferdeki CO2 miktarının büyük ölçüde çoğalmasına neden olmaktadır. Sıcaklık artışının olası etkileri teoriler biçiminde incelenmektedir. Şehirlerin Isı Adası Etkisi:

Güneşli ve sıcak günlerde, yoğun nüfuslu ve yüksek binaların sıklıkla görüldüğü kentsel bölgelerin çevrelerine göre daha sıcak olmaları, şehirlerin ısı adası etkisini oluşturur. Bu asfaltlanmış alanlar,bitki topluluklarının köreltilmiş olduğu bölgeler ve siyah yüzeyler “ısı adası etkisi”nin başlıca nedenleridir.

Kentleşmiş alanlarda hava dolaşımının yapılaşmanın artışıyla engellenmesi ve doğal iklim ortamının bozulması yerel bir ısınmaya yol açar. Bu tür yerel ısınmalar da küresel ısınmayı arttırıcı etkidedir. Şehir planlamasında ve bina yapımında güneş ile yapı arasındaki ilişkinin iyi ayarlanması ısı adası etkisini engelleyecektir.

Örnek Şehirler:Detroit (USA), Los Angeles (USA) ,Hong Kong (ÇİN)… Smog:

Havaya salınan fazla miktardaki gazlar, atmosferdeki havayı yoğunlaştırır, gaz tabakasını kalınlaştırır. Bu yüzden gelen güneş ışınları daha fazla emilir, daha az yansıtılır ve yapay bir sera etkisi oluşur. Gazlar, özellikle büyük şehirlerde, Hava Yoğunluğu (Smog) oluşturarak etkili olmaktadır.

Smog oluşumunun bulunduğu yerleşim yerlerinde yaşayan insanlarda- Akciğer ağrıları- Hırıltı- Öksürük- Baş ağrısı- Akciğer iltihapları görülür.

Sera Gazlarının Bilinen ve Olası Etkileri: Kuraklık ve seller: Sera etkisi çeşitli iklim değişikliklerine yol açacaktır. Önlem alınmadığı takdirde bazı doğa olaylarının olumsuz etkileri çok büyük boyutlara ulaşacaktır.

Güç üretiminde azalma: Elektrik güç santrallerinin tamamı suya ihtiyaç duymaktadır. Sıcak geçen yıllarda elektrik istemi artacak fakat su miktarının azalmasından dolayı elektrik üretimi düşecektir. Bu da devlet ve halklara ekonomik sıkıntılar yaşatacak, çeşitli sorunlara neden olacaktır.

Nehir ulaşımında problemler: Sıcaklık artışına bağlı olarak nehir sularının alçalması, suyolu ticaretine engel oluşturup ulaşım giderlerini arttırmaktadır.kaynak:www.gsl.gsu.edu.tr/gwp/tr/index.html

Kar Yağışı Normal, Klimatoloji ve Ekoloji Bilincinin Olmaması Anormal

Prof. Dr. İbrahim Ortaş,

Çukurova Üniversitesi

Kar yağışı ile birlikte yollarda araçların kalması, uçak

seferlerinin ertelenmesi veya geçici olarak iptal edilmesi bir anda sanki

daha önce hiç böyle bir şey yaşanmamış. 30 Ocak tarihli bir gazetemiz

“yüz yılın en soğuk kışı” adlı bir başlık atması ile

gazetelerin de meteoroloji eğitimi alan kişilere danışması gerektiği

görülüyor. Daha öncede aldığım notlarda 80’lı yıllar da olsa

gerek bir gazetenin başlığı “İstanbul’da kar yağdı 4 milyonluk

şehir maf oldu”. O zaman kentin nüfusu 4 milyon ve kar yağışı

sonrası hayat durma noktasına gelmişti. O zaman o gazetenin ne

denildiğini anlayamamıştım nerdeyse 30 yıl sonra nüfusu 15 milyon olan

şehir gerçekten yağan kar ve soğuk sonrası maf olmuş. Tabii o dönemde

bir ulusal TV kanalının o zaman Rusya üzerinden gelen Sibirya soğukları

ile yağan karı “Türk düşmanı kar” başlığını kullanmıştı.

İstanbul’daki kar yağışı sürecinde birçok gazetede gerek

başlıklar ve gerekse birikimli sandığımız yazarlarımızın yorumları

ise içler acısı. Basın kar yağışını ve soğuk olgusunu öyle bir

anlatıyor ki insanlar neden niçin den çok yaşanan zorlukları ve

yollarda kalan insanların serzenişlerini gündeme taşıyarak süreci

karatmaktadırlar.

Medyanın Ekoloji Konusuna Önem Vermelidir

Medyanın bu konudaki tutumu beklide kendiliğinde gelişiyor ancak daha

bilinçli olarak olup biteni abartmamak kaydı ile toplumu eğiterek

sürecin normal bir doğa olayı olduğunu belirtmeleri gerekir. Son

günlerde yağan kar yağışı belirli illerde termometrelerin -36 0C

dereceyi göstermesi ile başlayan kaygılar klimatoloji, ekoloji bilimi ve

tarihi bilgisi konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzu gösteriyor.

Yıllardır yazılarını okuduğumuz bu yazarların toplumu eğitmek,

ufkunu açarak olup bitenin bilincine vardırmak yerine genel görünüm ile

geçiştirmelerini görünce gerçekten ekoloji konusunda ne denli yetersiz

olduğumuz görülüyor.

İklim ve Atmosfer Bilimine Önem Vermeliyiz

Ülkemizde iklim konusunda yaşanan gelişmeler konusunda son yıllarda

bazı TV kanallarında uzman meteorologlar bulunuyor ancak yine de en

doyurucu açıklama Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu ve Prof. Dr. Murat Türkeş

tarafından yapılmaktadır. Bilimsel olarak İTÜ ve Çanakkale Onsekiz

Mart Üniversitesi konu hakkında temel araştırma yapan öncü bilim

kuruluşlarımızdır. Diğer üniversitelerin de atmosfer bilimi ve iklim

değişimleri konularına ilgi göstermeleri ülkemiz bilimi açısından

yaralı olacaktır.

İklim Konusunda Tarih Bilincimiz Yetersiz

Genelde tarihi bilinci konusunda hafızamızın bütüncül bakma konusunda

da eksik olduğu görülüyor. Tarih bilincimiz de olmadığı için

geçmişte İstanbul boğazının donduğunu, belirli dönemlerde aşırı

yağışlar sonucu birçok ırmağın taştığını, yanar dağların

püskürmesi sonucu uzun süre güneş ışınlarının yer yüzeyine

ulaşamaması nedeniyle bitkisel üretimim gerçekleşmediği çok

bilinmiyor. Tarihteki birçok sosyo-ekonomik nedeninin ilkim ile doğrudan

ilişkili olduğunun bilinmesi önemlidir. Özellikle iklim değişimleri

sonrası tarımda yaşanan düşük tarımsal verimin önemli etkilerinin

olduğu çok az bilinmektedir.

İklim Değişimleri Kaçınılmaz

Doğanın bu konudaki gizemini (sırlarını) kısmen biliyoruz ancak konu

hakkında daha çok bilgiye gereksinim olduğu muhakkaktır. Günümüzde

iklim değişimleri ve bunun küresel etkileri konusu günümüz bilim

dünyasının en sıcak araştırma alanlarıdır. İklim değişimleri

konusunda doğrudan çalışan iklim bilimcileri matematiksel modeller ile

geçmiş bilgileri kullanarak olası senaryoları ortaya

çıkartmaktadırlar.

Sanayi devrimine kadar atmosferde 280 ppm olan CO2 miktarı bugün 386 ppm

düzeyine çıkmıştır. Beklenen iklim değişimlerinin yaşanacağı,

ülkemizin güney ve doğusunda yağışların azalacağı, bunun sonucunda

da yeni sosyo-ekonomik olguların yaşanacağının bilinmesi gerekir.

Tekrar kar ve fırtınalara dönecek olursak olayın bir sebep sonuç ilişkisi olduğu görülecektir. Olayın birkaç boyutu var:

1. Olay tamamen doğal bir sürecin sonucu oluşmaktadır. İstanbul’da

bugün kar yağmıyor. Geçmişte daha şiddetli kışlar yaşanmıştır.

Bu bölgenin doğasına uygun olarak yarın da kar yağar ve belirli

dönemlerde bundan daha şiddetlisi de yaşanabilir. İstanbul’un

klimatolojik verilerine bakılması durumunda, mutlaka geçmişte bundan

daha sert kışların olduğu görülecektir. Kaynağını ve tarihini

hatırlayamadım ancak rivayet o dur ki bir zamanlar İstanbul boğazının

buz tutuğu ve insanların karşıdan karşıya yürüyerek geçtiği

yönündedir.

Büyüdüğüm köydeki yaşlı dedeler, yerleşik hayata geçmeden

çadırlarda yaşadıklarını ve kışın boyunca kar yağdığını ve

günlerce çadırlarda aç-susuz zaman zaman uykusuz günler geçirdiklerini

belirtmişlerdi. O dönemlerde yüzlerce hayvanın telef olduğunu

anlatımlarından hatırlıyorum. Çocukluğumda kaldığımız tek katlı

topraklı evde 1967-68’lı yıllarda yağan karın evin boyunu

aştığını ve iki gün hayvanları dışarı çıkartamadığımızı

hayvanlara kar suyunu içirttiğimizi hatırlıyorum. Bütün bunların

anlamı geçmişte bu tür zorlu kışların yaşandığını ve ileride de

daha şiddetli doğa olayları ile karşılaşabiliriz. Çünkü doğanın

kendine özgü işleyiş mekanizması vardır. Doğa ile bilek güreşine

girmek bugünkü bilgi birikimiz ile mümkün değildir.

2. Olayın bir diğer sorunu kentlerin yönetimi ile ilgilidir. Mega

kentleri yöneten yöneticilerin ve ekibinin olaylar hakkında öngörülü

ve bilgili olmasıdır. Bir şehrin alt yapısı yanında planlanmasının

net olması gerekir. Bu karın bizden önce Avrupa’nın bir ülkesinde

daha etkili yağdığı ancak bizdeki gibi bir anda şehrin teslim

olmadığı görülüyor. Japonya’da yansıyan görüntüler araçların

boylarının birkaç katı kalınlığındaki kar yığınları arasında

yolların açık tutulduğu görüntüleniyor. Gelişmiş ülkelerde her

durumda alternatif yaklaşımları var. Çok önceden öngörülü olarak

sokak ve caddeleri geniş tutulmuş. Trafiğin nasıl tahliye edileceği

biliniyor. Bizdeki gibi, (bir kaç yıl önce İstanbul Tem otoyolunda) bir

Tır’ın yoldan çıkması ile yaşanan trafik kazası ile 24 saat boyunca

yolun kapanması sonucu binlerce insan arabalarını bırakıp canını

kurtarması olayı yaşanmamaktadır. Peki, bunun sebebi kim? Tır

şoförü, arabasını trafikte donmamak için bir yerlere sığınan

vatandaş mı yoksa trafikten belki de hiç anlamayan ancak benim adamım

diye göreve getirtilen sorumlu kişiler mi? Yoksa bu görevlendirmeyi yapan

belediye başkanımı? Yoksa bir bütün olarak sistemimiz mi? Belki de

hepsinin/hepimizin sorumluluğu vardır.

Yakın geçmişte dünyanın küresel iklim değişiminin ileride ısınma

ile sonuçlanacağı sık sık gündem geliyor. Küresel ısınma

beklenirken bir anda şiddetli kar ve soğuk kafalarda kuşku yaratı.

Bugünlerde basına yansıyan haber ve görüntülerde bütün Avrupa’da

son 40-50 yıldır görülmemiş çok şiddetli bir kış yaşanıyor.

Avrupa’da yaklaşık 500 kişi soğuklardan hayatını kaybetti. Ancak

Avrupa’nın alt yapısı ve çabuk organize olmaları nedeniyle bizim

kadar sorun yaşanmamaktadır. Ne yazık ki soğuklardan ölenlerin

çoğunluğu evsizlerden oluşmaktadır.

3. Olaylara bütünsel bakmak gerekir. Küresel iklim değişimi sürecinin

gerek doğal sürece uygun olsun ve gerek insan eli ile yaratılsın iklimde

değişimler yaşanacak ve dünyanın değişik bölgelerinde farklı

yansımalar görülecektir. Doğal olarak olay bir bütün olarak ele

alındığı zaman tamamen sistemin doğru işenmemesini sağlamayan

yapının sorgulanması gerekir. Toplumsal suç ortaklığı içinde olup

bitenlerden kendisini sorumlu tutmayan sıradan insandan yetkiliye kadar

hepimizin bundan payı bulunmaktadır.

Bilmemiz gereken gelecekte de daha şiddetli kar yağışları yağacak,

iklim değişimlerinin etkileri ülkemizde farklı yansımalar

gösterecektir. Gelecekte iklim değişimlerine bağlı olarak geniş bir

coğrafyada su sorunu yaşanacak, bazı bölgelerde mevsimlerde önemli

derecede erken başlamalar görülecektir. Ancak en önemlisi bu bilgi ve

bilince uygun olarak başta iklim değişimlerinde yaşanacak sorunlara

hazırlıklı olmalıyız. Eğer bilinçle bugünden önlem alınmasa

ileride yaşacak daha aşırı kay yağışları, seller ve diğer doğal

fırtınalar neden olacak çok daha sorun yaşar dururuz.

Sonuç olarak kışın her alanda çok serte yaşandığı bugünlerde

küresel iklim değişimlerinin yaratacağı etkileri de düşünerek

eğitimizde bu konuları da işlememiz gerekir. İlk ve orta öğretimde

iklim bilimi, doğa ve tarım konusunun da müfredata alınması gelecekteki

nesillerinin bilinçli yaşamasına katkıda bulunacaktır. Ülkemizin

bulunduğu coğrafyada ileride iklim değişimlerine bağlı olarak belirli

bölgelerin daha az yağış alması sonucu yer yer kuraklar ve buna bağlı

olarak ekolojik değişimlerin yaşanacağı beklenmektedir. İklimde

yaşanacak değişimler doğrudan tarımın etkileyebileceğini öngörerek

iklim-tarım ilişkileri konusunda daha fazla bilimsel araştırma

yapılmalıdır. Tarım-toprak yönetiminin karbon dinamiği üzerindeki

etkileri ileri düzeyde araştırılmalıdır. Ülkenin bu konularda temel

araştırmalar yapacak bir birimlerin oluşturulması kaçınılmaz

görülüyor.

Ak göl, Burdur- ili Yeşilova ilçesi  Bayındır köyü sınırları içerisindedir.

Bundan yaklaşık 20-25 yıl önce 5- 5.5 metre su  derinliğinde olan bu göl, çevre için çok önemli bir göldü.  Çok lezzetli aynalı sazanın üretildiği ve Balıkçılık kooperatifi aracılığıyla köylülerin tuttukları bu balıkların pazarlanarak halkın geçimine önemli katkıların sağlandığı bu gölde doğal yaşamla ilgili mükemmel bir canlılık vardı. Bu gölün varlığı, yakın çevresinin iklimini de olumlu etkileyerek bitki çeşitliliğine de çok olumlu katkıları vardı.

Ancak  ilçe kaymakamı Emir Durmaz’ın gölü kurutarak köylülere dağıtılmaz suretiyle tarıma açılması fikri,  gölün kaderini bir anda değiştirildi. Gölün suyu açılan bir drenajla Gölcük gölüne akıtıldı. Göl kurutuldu. Milyonlarca balık kuruyan gölde telef oldu. Doğal yaşamla ilgili canlılık sona erdi.  Ne yazık ki çorak olan göl arazisinin de verimsiz olduğu anlaşılınca tarım uygulamasından da vaz geçildi.

Bu durum, çevre iklimini ve doğal hayatı da çok olumsuz etkiledi.

Son yıllarda kış aylarında yağışların fazla olması nedeniyle gölde su birikmekte, bununla birlikte milyonlarca kuş ve diğer canlılar yöreye gelmekte ancak temmuz sonunda gölün kuruması nedeniyle canlılık sona ermektedir.

Bizler gölde devamlı su olması için çalışmalarımızı sürdürürken son zamanlarda birileri Burdur Orman ce Çevre müdürlüğüne başvurup gölü kiralamaya çalışmaktadırlar. Amaçları da göl yatağında yeniden tarımsal faaliyetlerde bulunmak.

Bizler köy muhtarlığı aracılığıyla bir yıl önce il  Çevre ve Orman müdürlüğüne başvuruda bulunduk. Bu başvurumuzda;

  1. Gölün su tutmuş haliyle kalmasını
  2. Göl ve çevresindeki doğal yaşamın canlılığını sürdürülerek doğal yaşamın ve ekolojik dengenin geliştirilmesini
  3. Gölde su bulunmasının çevredeki bitki çeşitliliğini geliştirdiğini ve köyde özellikle meyveciliğin bu yüzden geliştiğini. Eğer gölde su olmazsa, ilk bahar donlarının çok olacağını ve bu nedenle meyvecilik yapılamayacağını bildirdik.

Bu kapsamda göl suyunun yazın da çekilmeyecek şekilde önlemler alınmasını istedik.

Göl suyunun çekilmemesi için gölün beslenmesi gerekmektedir. Bunun çevrede kaynağı da vardır. Göle yaklaşık 15 km uzaklıkta bulunan Armut köyünde büyük bir su kaynağı vardır ve bu su yazın tarımsal sulamada kullanılırken kışın da boşa akmaktadır.

İsteğimiz Armut köyünden çıkan ve kışın boşa akan bu suyun kış aylarında göle akıtılmasının sağlanarak gölümüzün yeniden yılın 12 ayında canlı kalmasının sağlanmasıdır.

Günümüzde doğal alanların süratle yok edildiği ve ekolojik dengenin süratle bozulduğu bir dönemde Ak gölün kurtarılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla.

Dr.Rüştü Şahin

Hacettepe Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi

Türkiye Hentbol Milli Takımlar eski Teknik Direktörlerinden