Kürsel ısınmanın etkileri

Yaşadığımız dünya Küresel ısınma nedeniyle ağır bir ekolojik krizin etkisi altındadır. İklim değişikliği, çevre kirliliği ve doğanın tahribi hem bugün yaşayanların hem de gelecek kuşakların  yaşam hakkını tehdit ediyor

Küresel ısınma

Dünyamızı tehdit eden en büyük çevre sorunlarından birisi olarak adlandırılan küresel ısınma ve iklim değişikliği olgusu, en başta fosil yakıt kullanımı, sanayileşme, enerji üretimi ormansızlaşma ve diğer insan etkinlikleri sonucunda ortaya çıkmış, ekonomik büyüme ve nüfus artışı bu süreci daha da hızlandırmıştır.

İnsanların fert ve toplu olarak daha hareketli ve gelişmiş yaşam tarzlarını artırmayı tercih etmesi, atmosferde ısıyı tutan gazların miktarının artışına neden olmuş ve bu gazların artışıyla birlikte, insanoğlu doğal sera etkisinin ısınma kapasitesini arttırmıştır

Özellikle son yıllarda  fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış gösterdi.
Bilimadamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkileri olduğu görüşünde.
Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor

Küresel sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak da, hidrolojik döngünün değişmesi, enerji temin güvenliği ve su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma , kara ve deniz buzullarının erimesi, kar ve buz örtüsünün alansal daralması deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı ekosistemlerinin olumsuz etkilenmesi kuraklık ve sele maruz kalan bölgelerde tarım ve mera bölgelerinde azalma, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi ve yüksek sıcaklıklara bağlı salgın hastalıkların ve zararlıların artması gibi dünya ölçeğinde sosyo-ekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin yaşanacağı beklenmektedir.

Diğer taraftan, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin etkileri yalnız küresel olmadığı gibi, bölgesel ve zamansal farklılıklar da oluşturabilmektedir: Örneğin, dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınlar gibi şiddetli hava olaylarının şiddetlerinde ve sıklıklarında artışlar olurken, bazı bölgelerinde uzun süreli ve şiddetli kuraklıklar ve bunlarla ilişkili çölleşme olayları daha fazla etkili olabilmektedir. bu tip bir iklim değişikliği, öngörülemeyen veya tahmin edilemeyen çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçlar oluşturabilir.

Gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerde yaşayan en yoksul kesimler, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine en çok maruz kalacaklar arasında yer almaktadır. Bu ülkeler, aynı zamanda büyüme ve kalkınma ihtiyaçları için daha fazla enerji hizmetlerine ihtiyaç duymaktadır.Küresel ısınmanın, özellikle yüksek yaz sıcaklıkları, orman yangınları, yağışların ve su kaynaklarının azalması, deniz seviyesi yükselmesi, kuraklık ve çölleşme, zararlıların ve salgın hastalıkların artması gibi

Küresel ısınma insan sağlığını da doğrudan etkilemektedir.
Bilimadamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde. öngörülen olumsuz yönlerinden, bazı ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de etkilenmemesi kaçınılmazdır.

Küresel Isınmanın Nedenleri: Hava koşullarının uzun bir zaman kesiti içinde ortalama durumu iklim olarak tanımlanır. Dünya son bir milyar yıl içinde yaklaşık ikiyüzelli milyon yıl süren sıcak dönemler ve bunların ardından gelen dört büyük soğuk dönem geçirmiştir. Dünya yaklaşık elli milyon yıl önce soğuk bir döneme daha girmiş, bu dönemde yüzbin yılda bir on bin yıl süreyle görülen sıcak dönemlerin haricinde soğuma eğilimi göstermiştir. Şu an bu sıcak dönemlerden biri yaşanmaktadır. Dört bin yıl önce başlayan sıcaklık düşüşleri sonucunda Dünya’nın soğuma eğiliminin artması beklenmekteydi fakat bu artış son yüzelli yıldır gerçekleşmemiştir.

Güneş gibi doğal etkenlerle büyüyen bu artışın nedeni, özellikle son dönemlerde, büyük ölçüde insan kaynaklı olan sera etkisiyle oluşan küresel ısınmadır.

Küresel ısınmanın Sebepleri:

Doğal Nedenler :

Güneşin Etkisi:
ESA bilim adamlarından Paal Brekke; iklim bilimcilerinin uzun süredir Güneş beneklerinin 11 yıllık döngüsel hareketini ve Güneş’in yüzyıllık süreçler içinde parlaklık değişimini incelediklerini belirtmiştir. Bunun sonucunda Güneş’in manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgarının, Güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde olduğu açıklanmaktadır. Güneş’in değişken aktivitesiyle zayıflayabilen bu kalkan, kozmik ışımaları geçirmektedir. Kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta, Güneş’ten gelen radyasyon oranını değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır.

Güneş’ten gelen ultraviyole ışınım aynı zamanda kimyasal reaksiyonların oluştuğu (ve dolayısıyla atmosferin tamamını etkileyen) ozon tabakası üzerinde değişikliğe yol açacaktır.

Dünya’nın Presizyon Hareketi:
1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ Dünya’nın Güneş çevresindeki yörüngesinin her doksanbeş bin yılda biraz daha basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her kırkbir bin yılda Dünya’nın ekseninde doğrusal bir kayma ve her yirmi üç bin yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. Günümüz bilim adamlarının bir çoğu Dünya’nın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünya’nın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır.

El Nino’nun Etkisi:
“Güney salınımı sıcak olayı” olararak tanımlanabilecek El Niño hareketi, 1990-1998 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusu’nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2-5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997 ve 1998 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasında, 1997-1998 kuvvetli El Niño olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir. 1998’deki çok kuvvetli El Niño bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen olarak değerlendirilebilir.
Yapay nedenler :

Fosil Yakıtlar:
Kömür, petrol ve doğalgaz dünyanın bugünkü enerji ihtiyacının yaklaşık u’lik bölümünü sağlamaktadır. Yapılarında karbon ve hidrojen elementlerini bulunduran bu fosil yakıtlar, uzun süreçler içerisinde oluşmakta fakat çok çabuk tüketilmektedir. Dünyanın belirli bölgelerinde toplanmış bu yakıtların günümüz teknolojisiyle ¾’ünün yarısının çıkarılması imkansız; diğer yarısının ise çıkarılması teknik olarak çok pahalıdır. Bu da fosil yakıtları yenilenemeyen ve sınırlı yakıtlar sınıfına sokmaktadır.

Sera gazları:

Sera Gazları Oluşumu:
Güneş’ten gelen ışınların bir bölümü ozon tabakası ve atmosferdeki gazlar tarafından soğurulur. Bir kısmı litosferden, bir kısmı ise bulutlardan geriye yansır. Yeryüzüne ulaşan ışınlar geriye dönerken atmosferdeki su buharı ve diğer gazlar tarafından tutularak Dünya’yı ısıtmakta olduğundan yüzey ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur. Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seraları andırır; bu nedenle de doğal sera etkisi olarak adlandırılır

Sera etkisinin Önemi:
Sera etkisi doğal olarak oluşmakta ve iklim üzerinde önemli rol oynamaktadır. Endüstri devrimi ile birlikte, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, insan aktivitesi sera gazlarının miktarını her geçen yıl arttırarak yüksek oranlara ulaştırmıştır.

Bu etkinin yokluğunda Dünya’nın ortalama sıcaklığının -18ºC olacağı belirtilmektedir. Ancak yaşamsal etkisi olan sera gazlarının miktarının normalin üzerine çıkması ve bu artışın sürmesi de Dünya’nın iklimsel dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır.

Bu doğal etkiyi arttıran karbondioksit, metan, su buharı, azotoksit ve kloroflorokarbonlar sera gazları olarak adlandırılmaktadır. Ozon tabakasının incelmesi de başka bir etkendir.

Sera Gazları : Karbondioksit (CO2):
Dünya’nın ısınmasında önemli bir rolü olan CO2, Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşması sırasında bu ışınlara karşı geçirgendir. Böylece yeryüzüne çarpıp yansıdıklarında onları soğurur.

CO2’in atmosferdeki kosantrasyonu 18. ve 19. yüzyıllarda 280-290 ppm arasında iken fosil yakıtların kullanılması sonucunda günümüzde yaklaşık 350 ppm’e kadar çıkmıştır. Yapılan ölçümlere göre atmosferdeki CO2 miktarı 1958’den itibaren %9 artmış ve günümüzdeki artış miktarı yıllık 1 ppm olarak hesaplanmıştır.

Dünyada enerji kullanımı sürekli arttığından, kullanılmakta olan teknoloji kısa dönemde değişse bile, karbondioksit artışının durdurulması olası görülmemektedir.

Sera Gazları: Metan (CH4):
Oranı binlerce yıldan beri değişmemiş olan metan gazı, son birkaç yüzyılda iki katına çıkmış ve 1950’den beri de her yıl %1 artmıştır. Yapılan son ölçümlerde ise metan seviyesinin 1,7 ppm’e vardığı görülmüştür. Bu değişiklik CO2 seviyesindeki artışa göre az olsa da, metanın CO2’den 21 kat daha kalıcı olması nedeniyle en az CO2 kadar dünyamızı etkilemektedir.

Amerika ve birçok batı ülkesinde çöplüklerin büyük yer kaplaması sorun yaratmaktadır. Organik çöplerden pek çoğu ayrışarak büyük miktarda metan salgılamakta, bu gaz da özellikle iyi havalandırması olmayan ve kontrol altında tutulmayan eski çöplüklerde patlamalara ve içten yanmalara neden olmaktadır. Daha da önemlisi atmosfere salınan metan oranı artmakta ve bunun sonucu olarak da sera etkisi tehlikeli boyutlara varmaktadır.

Sera Gazları: Azotoksit ve Su Buharı:
Azot ve oksijen 250ºC sıcaklıkta kimyasal reaksiyona giren azotoksitleri meydana getirir. Azotoksit, tarımsal ve endüstriyel etkinlikler ve katı atıklar ile fosil yakıtların yanması sırasında oluşur. Arabaların egzosundan da çıkmakta olan bu gaz, çevre kirlenmesine neden olmaktadır.

Sera etkisine yol açan gazlardan en önemlilerinden biri de su buharıdır. Fakat troposferdeki yoğunluğunda etkili olan insan kaynakları değil iklim sistemidir. Küresel ısınmayla artan su buharı iklim değişimlerine yol açacaktır.

Sera Gazları: Kloroflorokarbonlar (CFCs):
CFC’ler klorin, flüorin, karbon ve çoğunlukla da hidrojenin karışımından oluşur. Bu gazların çoğunluğu 1950’lerin ürünü olup günümüzde buzdolaplarında, klimalarda, spreylerde, yangın söndürücülerde ve plastik üretiminde kullanılmaktadır. Bilimadamları bu gazların ozonu yok ederek önemli iklim ve hava değişikliklerine neden olduklarını kanıtlamışlardır. Bu gazlar; DDT, Dioksin, Cıva, Kurşun, Vinilklorid, PCB’ler, Kükürtdioksit, Sodyumnitrat ve Polimerler’dir.

Sera Gazları: Kloroflorokarbonlar (CFCs):
1- DDT: 1940-1950 yılları arasında dünya çapında tarım alanlarındaki böcekleri zehirlemek için kullanılmıştır. Kimyasal adı ‘diklorodifeniltrikloroetan’dır. Klorin içeren bu gazın insan dahil diğer canlılar için de öldürücü olduğu fark edildikten sonra üretimden kaldırılmıştır.

2- Dioksin: 100’ün üstünde çeşidi vardır. Bitkilerin ve böceklerin tahribatı için kullanılır. Çoğu çeşidi çok tehlikelidir; kansere ve daha birçok hastalığa neden olmaktadır.

3- Cıva: Cıvanın en önemli özelliği diğer elementler gibi çözünmemesidir. 1950-1960 yılları arasında etkisini önemli ölçüde göstermiş, Japonya’da birkaç yüz balıkçının ölümüne neden olmuştur. Bir ara kozmetik ürünlerinde kullanılmışsa da daha sonra son derece zehirli olduğu anlaşılıp vazgeçilmiştir.

4- Kurşun: Günümüzde kalemlerin içinde grafit olarak kullanılmaktadır. Vücudun içine girdiği takdirde çok zehirleyicidir; sinir sistemini çökertip beyne hasar verir.

5- Vinilklorid: PVC yani ‘polyvinyl chloride’ elde etmek için kullanılan bir gaz karışımıdır. Solunduğunda toksik etkilidir.

6- PCB’ler: PCB, İngilizce bir terim olan ‘polychlorinated biphenyls’ ten gelmektedir. Bu endüstriyel kimyasal toksik ilk olarak 1929’da kullanılmaya başlanmış ve 100’ün üstünde çeşidi olduğu tespit edilmiştir. Bunlar büyük santrallerdeki elektrik transformatörlerinin yalıtımında, birçok elektrikli ev aletlerinde aynı zamanda boya ve yapıştırıcıların esneklik kazanmasında kullanılmaktadır. Bunun yanında kansere yol açtığı bilinmektedir.

7- Sodyumnitrat: Füme edilmiş balık, et ve diğer bazı yiyecekleri korumak için kullanılan bir çeşit tuzdur. Vücuda girdiğinde kansere yol açtığı bilinmektedir.

8- Kükürtdioksit (SO2): Bu gaz sülfürün, yağın, çeşitli doğal gazların ve kömürle petrol gibi fosil yakıtların yanması sonucu açığa çıkar. Kükürtdioksit ve azotoksidin birbiriyle reaksiyonu sonucunda asit yağmurlarını oluşturan sülfürürik asit (H2SO4) oluşur.

9- Polimerler: Doğal ve sentetik çeşitleri bulunmaktadır. Doğal olanları protein ve nişasta içerirler. Sentetik olanlarıysa plastik ürünlerinde ve el yapımı kumaşlarda bulunup naylon, teflon, polyester, spandeks, stirofoam gibi adlar alırlar.

Sera Gazları: Ozon:
Ozon tabakasının incelmesi “Küresel Isınma”yı dolaylı yoldan arttırmaktadır. USNAS’ın 1979’da yayınladığı raporda, ozon tabakasında %5 – arasında bir azalma olduğu gözlemlendiği öne sürülmüştür.

Oysa bundan bir yıl önce Kasım 1978’de uzaya fırlatılan Nimbus-7 uydusundan alınan verilere göre toplam atmosferik ozon seviyesi 1979-1991 yılları arasında orta enlemlerde %3-%5, yukarı enlemlerde %6 ila %8 arasında azalmıştır (Gleason 1993). 1992 yılında Antartika’daki Ozon seviyesi ise 1979’daki seviyenin P’sine inmiştir. 1950 ve 60’lı yıllardaki ozon kalınlığı da 1990’lı yıllardan sonra 1/3’üne kadar inmiştir. “The National Research Council”ın 1982 Mart raporuna göre CFC salınımı bu şekilde devam ederse 21. yy’nin sonunda stratosferdeki ozon miktarı %5 ile arasında bir değerde azalacaktır.

Sera Gazlarının Bilinen ve Olası Etkileri:
Dünyanın sıcaklığı sanayi devriminden bu yana 0,45ºC artmıştır. Bunun esas nedeni fosil yakıtların yanması sonucu açığa çıkan CO2 ve diğer sera gazlarıdır. Artan nüfus ve büyüyen ekonominin enerji gereksinimleri de fazlalaşmaktadır. Bu gereksinimin karşılanması ise fosil yakıt tüketiminin artmasına ve atmosferdeki CO2 miktarının büyük ölçüde çoğalmasına neden olmaktadır. Sıcaklık artışının olası etkileri teoriler biçiminde incelenmektedir.

Şehirlerin Isı Adası Etkisi:

Güneşli ve sıcak günlerde, yoğun nüfuslu ve yüksek binaların sıklıkla görüldüğü kentsel bölgelerin çevrelerine göre daha sıcak olmaları, şehirlerin ısı adası etkisini oluşturur. Bu asfaltlanmış alanlar,bitki topluluklarının köreltilmiş olduğu bölgeler ve siyah yüzeyler “ısı adası etkisi”nin başlıca nedenleridir.

Kentleşmiş alanlarda hava dolaşımının yapılaşmanın artışıyla engellenmesi ve doğal iklim ortamının bozulması yerel bir ısınmaya yol açar. Bu tür yerel ısınmalar da küresel ısınmayı arttırıcı etkidedir.

Şehir planlamasında ve bina yapımında güneş ile yapı arasındaki ilişkinin iyi ayarlanması ısı adası etkisini engelleyecektir.

Örnek Şehirler : Detroit (USA), Los Angeles (USA) , Hong Kong (ÇİN)…

Smog:

Havaya salınan fazla miktardaki gazlar, atmosferdeki havayı yoğunlaştırır, gaz tabakasını kalınlaştırır. Bu yüzden gelen güneş ışınları daha fazla emilir, daha az yansıtılır ve yapay bir sera etkisi oluşur. Gazlar, özellikle büyük şehirlerde, Hava Yoğunluğu (Smog) oluşturarak etkili olmaktadır.

Smog oluşumunun bulunduğu yerleşim yerlerinde yaşayan insanlarda
– Akciğer ağrıları
– Hırıltı
– Öksürük
– Baş ağrısı
– Akciğer iltihapları görülür.
Sera Gazlarının Bilinen ve Olası Etkileri:
Kuraklık ve seller: Sera etkisi çeşitli iklim değişikliklerine yol açacaktır. Önlem alınmadığı takdirde bazı doğa olaylarının olumsuz etkileri çok büyük boyutlara ulaşacaktır.

Güç üretiminde azalma: Elektrik güç santrallerinin tamamı suya ihtiyaç duymaktadır. Sıcak geçen yıllarda elektrik istemi artacak fakat su miktarının azalmasından dolayı elektrik üretimi düşecektir. Bu da devlet ve halklara ekonomik sıkıntılar yaşatacak, çeşitli sorunlara neden olacaktır.

Nehir ulaşımında problemler: Sıcaklık artışına bağlı olarak nehir sularının alçalması, suyolu ticaretine engel oluşturup ulaşım giderlerini arttırmaktadır.

Türkiye ve Küresel Isınma

Türkiye, küresel çabalara katkı sağlama arzusunu sürdürmekte ve üstlendiği sorumlulukları özel şartlarını da gözeterek yerine getirme çabası içindedir.

Küresel ısınma ile mücadelede Türkiye’nin Güçlü anları;

Hidrolik kaynaklarının zenginliği,Temiz ve yenilenebilir enerji ile enerji tasarruf potansiyelinin yüksekliği  Enerji kaynaklarının çeşitliliği Enerji tasarruf potansiyelinin yüksekligi,Yeni enerji teknolojilerinde yararlanılabilecek stratejik kaynakların varlıgı
eşil alana dönüştürülebilecek arazi potansiyeli Elektro-mekanik sanayinin potansiyeli Genç ve dinamik nüfus Türkiye’nin modernleşme ve gelişme yönündeki kararlılığı Yetişmiş insan gücü Girişimci sanayi yapısı Yabancı yatırım potansiyeli

Zayıf yanları ;.Finansman yetersizliği (yerli sermayenin ve yabancı sermaye girişinin azlığı)
Ar-Ge çalışmalarıyla ilgili kaynak ve teşviklerin yetersizliği, Kamuoyu bilincinin ve örgütlenmenin eksikliği Teknolojik ve Bilimsel alt yapı yetersizliği , Petrol ve doğal gaz rezervlerinin azlığı Enerji kullanım veriminin düşüklüğü, Türkiye, ekonomik üretim açısından, enerjiyi ve elektriği verimli  kullanamamaktadır.Ancak ekonomik üretimini temiz yapamamakta ve birim GSMH başına fazla kirletici yaymaktadır.

Ancak, zayıf yanlarına rağmen bu güçlü yanlarını değerlendirebilecek fırsatları bulunmaktadır:Yenilenebilir enerji teknolojilerine girme ve öncü olma imkanı ,Jeopolitik konum (fosil kaynaklara, büyüyen pazarlara yakınlık, enerji köprüsü olma imkanı) Enerji alanında yeni teknolojilerin belirmesi Teknoloji transferinde seçenek çokluğu, denenmiş ve olgunlaşmış teknolojilerı tercih imkanı Teknolojik birikim ve sanayi potansiyeli Avrupa Birligi genişleme sürecinde yer almak
Yukarıda belirtilen hususlar göz önün de bulundurulduğunda genel olarak şu değerlendirme yapılabilir:
Türkiye tüm bu gerçekler ışığında, uluslararası anlaşmalara uymakla birlikte her şeyden önce ekonomik büyümesini sektörel kalkınma politikalarında çevre boyutunun gözetildiği sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde gerçekleştirmek zorundadır. Gereksinim duyduğu enerjiyi, güvenli, güvenilir, ekonomik, verimli ve çevreye duyarlı teknolojilerle üreten, ileten, depolayan ve kullanan konumda olması gerekir.

Bunun için de başta yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere kendi öz kaynaklarını kullanmak durumundadır. Türkiye’nin daha temiz üretebilmek için de aynı şekilde, ekonomisini büyütüp kişi başına gelirini artırması gerekmektedir. İklim değişikliği çerçevesinde yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve hedeflere ulaşılması için gelişmiş ülkelerin teknoloji ve sermaye birikiminde yararlanılması gerekir.

(Çevre Ve Orman Bakanlığı)

Küresel anlayış

Doğaya verilen zarar insana verilmiş zarardır. İnsan, çıkarları ve geleceği doğadan ayrı ve bağımsız varlık olarak kabul edilemez Ekolojik kriz, iklim değişikliği, kaynakların tüketilmesi ve doğanın tahribi nedeniyle geleceği tehlikeye giren yeryüzünün korunması için bugün yaşayan insanlar  kadar, gelecek kuşakların hakları da güvence altına alınmalıdır Doğanın hakları çerçevesinde, çevre sorunlarının ve kirliliğin ulusal sınırlarla sınırlandırılamayacağı, küresel bir anlayışın zorunlu olduğu kabul edilmelidir

Çevre konularında yerel karar alma mekanizmalarının güçlendirilmesi için sivil toplumun ve yerel halkın aktif katılımını sağlayacak yöntemlerin geliştirilmesi Ekolojik olarak sürdürülebilir, sosyal olarak adil bir ekonomik sistemin geliştirilmesi zorunludur. Doğal sistemlerin kendini varetme ve yenileme yetisine zarar vermeyen bir varoluş sağlamak için ekonomik önceliklerin değiştirilmesi, yapılan tüm insani faaliyetlerin biyolojik kapasite göz önüne alınarak yapılması sağlanmalıdır.

Bu amaçla ; çevre ve ekoloji hareketlerini, sivil toplum örgütlerini, siyasi partileri, üniversiteleri, ilgili kurum ve kuruluşları, akademisyenleri, aydınları, politikacıları, yazar ve sanatçıları, çevreci,  ve konuyla ilgilenen tüm yurttaşların çalışmalarımıza dahil olmasını umuyoruz

Biz Neler Yapabilirz..Ekolojik  Ayakizi………………………………………………………………………

İnsanların yeryüzüne verdiği zararı en aza indirmek amacıyla günlük yaşantısında uygulayabileceği pratik davranış yöntemleri

DSİ tarafından yayınlanan “Su Dünyası” dergisinde yer alan “Ekolojik Ayak İzimizi Azaltalım mı?” başlıklı araştırmada, “Kabartma tozu, sabun ve sirke gibi basit malzemeler kullanarak gerçekten işe yarayan ucuz, kolay ve zehir içermeyen temizlik maddeleri yapılabileceği” ifade edildi.

Küresel ısınmanın en önemli sorumluluğunun insanlarda olduğu belirtilen araştırmada, “Bir şeylerin iyi gitmediği kesin ama en önemli soru, eğer ekolojik bir kıyamete adım adım yaklaşıyorsak, bu felaketler zincirinin ne kadar yakın zamanda ve hangi yönlerden hayatımızı kötü yönde etkileyeceği önemli. Şiddetli fırtınalarla mı, sel baskınlarıyla mı, kuraklıkla mı, hastalıkla mı” denildi.

Araştırmada, hem ekolojik ayak izini azaltabilecek hem de daha sağlıklı ve mutlu yaşam sürdürülmesine yardımcı olacak pratik davranış yöntemleri şöyle sıralandı: “-İşe giderken ya yürüyünüz ya da toplu taşıma araçlarını kullanınız ve kalp-damar sağlığınızı geliştirmenin yanı sıra obezite riskini azaltınız, yakıttan tasarruf ediniz. Böylece park derdiniz de sona ermiş olsun.

Eğer sokaklarınız bisiklet sürmeye ve yürümeye elverişli değilse, belediye yönetiminizle kaldırım ve bisiklet yolu yapılması için harcamaları artırmaları hakkında görüşün. Çok az bir maliyetle gerçekleştirilen bu gelişmeler trafik ve kirliliğin azalmasında büyük pay sahibi olabilir.

Millet olarak ikinci el alışkanlığımızın olmadığı açık. Ama pek çok batı ülkesinde ikinci el ve kullanılmış eşya satan mağazalar var ve insanlar buralara gidip alışveriş yapmayı gurur ya da onur meselesi yapmıyor. Unutmayın, yenisini taksitle alabiliyorsunuz belki ama sonuçta borçlu yaşıyorsunuz.

El yapımı hediyelere yönelin ya da hediye verirken yaratıcılığınızı kullanın. Ayrıca, seçtiğiniz ürünlerde kullanılan malzemelerin çevreye zarar vermeyen malzemeler olmasına dikkat edin. Paranız değerlidir, ülkemizin ekonomisi de. Yerli eşyaları satın almak ülke içinde ve dünyada yiyeceklerin ve diğer maddelerin dağıtılması için fosil yakıtların kullanımını azaltarak enerji tasarrufu sağlar.

Yerli ürünler satın alınca paranız da ülke içinde kalmış olur. Ne kadar tüketeceğimizin farkında olarak alışveriş yapalım. Aç karnına alışverişe çıkmayın. Kırk düşünüp, bir harcayın. Elinizde olmadan ortaya çıkan yiyecek atıklarını verebileceğiniz bir çiftlik ve mandıra belirleyin.

Termostat taktırın ya da termostat ayarını değiştirin. Elektrik tasarrufu sağlayan ampuller ve dayanıklı ev aletleri kullanın. Yenilenebilir eşyalar çevreyi kirleten diğer maddelerin yanı sıra sera gazlarının emisyonunu azaltma umudu yaratır. Bazı durumlarda, ’yeşil enerji’ seçenekleri alışılagelmiş kaynaklardan elde edilen elektrikten daha ucuz olabilir.

Şişe suyu kullanmaktansa çeşme suyunu içmek için filtreden geçirin. İlla şişe suyu diyorsanız, damacanalarda aldığınız suyu her zaman kullanabileceğiniz sağlıklı bir su matarasına koyun. Şişe suyu hem pahalıdır hem de büyük miktarlarda şişe çöpüne neden olur.

Kabartma tozu, sabun ve sirke gibi basit malzemeler kullanarak
gerçekten işe yarayan ucuz, kolay ve zehir içermeyen temizlik maddeleri yapabilirsiniz. Paranızdan ve zamanınızdan tasarruf sağlar ve evinizin içindeki hava kalitesini korur.”

Elektronik çöpler

“Yeni elektronik eşyaları almadan önce iki kez düşünün” başlıklı
bölümde ise “elektronik çöplerin” gittikçe büyüyen bir çevre sorunu olduğuna dikkat çekildi. Araştırmada, “Yığınlarca elektronik atık, içerdikleri cıva ve diğer zehirli maddelere karşı korumasız bir şekilde işçiler tarafından, ’parçalarına ayrılması’ için yasal olmayan yollardan Avrupa ve Kuzey Amerika dışına çıkarılıyor” denildi.

“Daha yüksek kaliteli ürünler alın ve ’psikolojik modası geçmiş’
pazarlama ve reklam kampanyalarına kanmayın” ifadelerinin yer aldığı araştırmada, şunlar kaydedildi: “Yerel yönetiminizden, sorumlu bir geri dönüşüm ve zararlı atık toplama tesisi oluşturmalarını isteyin, eğer varsa kullanmayı alışkanlık haline getirin. Aktif bir belediye katılımcısı olun ve ilçenizdeki kamuya açık alanların ve tesislerin iyi korunmasına özen gösterin. Bu sağlıklı ve yaşanabilir bir toplum yaratacaktır.”

Ekosistem

Ekosistemin parçaları (ister bitki türü ister iklim isterse toprak olsun) onbinlerce ve hatta milyonlarca yıllık bir zaman süreci içinde evrimleşerek ortaya çıkmışlardır. Uzun zaman içindeki bu evrimleşmeye bağlı olarak canlı ve cansız parçalar arasında dengeli bir düzen ve çok ince ayarlanmış bir uyum vardır. Her parça birbirleriyle değişik derecelerde ilişkilidir. Ekosistemin sağlıklı işlemesi için sistem içinde her bir parçanın ayrı bir işlevi ve görevi oluştu. Parçalar bu görevlerini farklı zamanlarda ve farklı koşullarda yerine getirebilirler. Ekosistemin parçalarından herhangi biri bozulursa veya o parça sistemden çıkarılırsa ekosistem verimli çalışamaz zamanla bozulur ve önceki görevini yapamaz hale gelir.

Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor.
Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor. Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıküre’de kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma oldu. 20’inci yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu saptandı.

Kışın sıcaklıklar artıyor, ilk bahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor.

İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor.

Ekolojik sistemi Koruma Dereneği Amaçları

Yeşil bir Yaşam…Yeşil bir Enerji….Yeşil bir Ev….Yeşil bir Ofis…..Yeşil bir Tasarım…..Yeşil bir Ekonomi…..Yeşil bir Network….Yeşil bir Ulaşım…..Yemyeşil bir gelecek ..

Yeşil bir dünya için çalışmak

Ekoloji ve temiz enerji odaklı sosyal sorumluluk projeler uygulamak……

Ekoköy konseptimizi anlatarak, uygulanmasını sağlamak……

Farkındalığı daha da yükseltmek için çeşitli etkinlikler düzenlemek…….

Çeşitli yayınlar hazırlamak.

Biyoçeşitliliği korumak için mücadele etmek , üniversitelerle çalışmalar yürütmek… Toksik atıklar, ormanların ve canlı türlerinin yok olması, hava ve su kirliliği gibi küresel sorunlara çözüm bulmak amacıyla çalışmak. Bu sorunlar dile getirilmediği sürece, çevresel kayıplar, gelişmenin ve insan yaşamının dayanağı olan doğal “sermayeyi” tüketecek, uzun vadede pazarlar ve ekonomiler sürdürülebilirliklerini kaybedecektir

iklim değişikliği doğal sistemlere ve kaynaklara, altyapıya ve çalışma verimliliğine olumsuz etki ederek ekonomik büyümenin yavaşlamasına ve dolayısıyla yoksulluğun artmasına sebep olmaktadır..bu nedenle kaynakların  doğru kullanımının yaygınlaştırılması için projeler geliştirmek

Sera Gazı Salınımlarını Azaltma Seçeneklerini araştırarak enerji verimliliğini geliştiren teknolojileri desteklemek.

350 hareketini destekleyerek ülkemizde yaygınlaşması için etkinlik düzenlemek

Yerel yönetimlerle ve diğer sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparak halk bilinçlenmesine ve yeşil ekonomiler oluşturulmasına yönelik faaliyetler düzenlemek.

Dünya çevre gününde özel etkinlikler düzenleyip kamuoyu oluşturmak..çevreci firmalara ödül vermek

Toprak kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik planlar yapmak organik tarımı desteklemek..

BM gibi  küresel çevre sorunlarına çare bulmak için çalışan platformlarla ilişki kurmak ve ortak proje geliştirmek

ORGANİK TARIM NEDİR

Bu yöntemde kimyasal gübre, ilaçlama, hormon gibi dış etkenler kullanılmaz. Tamamen atalarımızın doğal üretim yöntemlerinin günümüz agronomik bilgiler ışığında yapılmasıdır. Ekolojik (organik) üretim yapan bir çiftçi, uluslararası bir denetleme şirketi tarafından verilen sertifikayı almak zorundadır. Bu sertifikayı alabilmesi için ürünlerini gerekli koşullarda üretmelidir. Gerekli koşullar sağlandığında bu denetçi firmalar ürünü denetleyerek sertifika verirler. “Ekolojik tarım” ismi üzerinde önemli anlaşmazlıklar vardır. Bu yöntem ile üretilen ürünlerin ekolojik kelimesi ile bir bağı olmaması sebebiyle “Organik tarım” daha doğru bir isim olarak kabul edilmektedir.

DR. YALIM ÜNER
Organik tarım tamamen doğal yöntemlerle, sanayi bölgelerinden uzak, kimyasal ilaç, suni gübre ve hormon kullanılmadan yapılan tarımdır.
Klasik tarım metodunda ürün kalitesi değil, ürün miktarı önemli iken, organik tarımda ürünün kalitesi önemlidir. Çevreye de dost bu tarım yönteminde doğal metotlar kullanıldığı için uzun vadede toprağın da verimi artmakta ve üründe miktar artışı da sağlanmaktadır. Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde miktar artışının yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sanayileşmeden kaynaklanan çevre kirliliğinin de etkisiyle soframıza gelen sebze ve meyvelerin doğallığı, güvenilirliği neredeyse kalmamıştır. Ülkemizde kanser vakalarının artışında pestisit denilen tarım ilaçlarının “aşırı” ve “uygunsuz” kullanımının büyük payı olduğu açıklanmaktadır.

Çarşı ve pazardan alınan Sebze/meyve örneklerinde, üst sınırın üzerinde nitrit, nitrat, kurşun, pestisit miktarlarına rastlanmıştır. Bebekler ve çocuklar; erişkinlere göre, gıdalardaki kimyasallardan ve pestisit kalıntılarından dolayı gelişmekte olan sistem ve organlarına daha büyük yük bindiği için daha fazla risk altındadır. Alerji teşhisi konan bebeklerin beslenmelerine geriye dönüp bakıldığında, alerji sebebi olarak gıdanın kendisiyle değil, gıdalardaki pestisit (böcek ilacı), nitrit, nitrat kalıntıları ile karşılaşılmaktadır. Alerji riskini de artırdığı için, özellikle bebek ve çocukların organik ürünlerle beslenmesinin ileriki yaşlardaki yaşam kalitesi açısından önemi büyüktür.

Son araştırmalara göre (Journal of Family Health Care Vol:13 No:1, 2003), pestisit ve kimyasallarla karşılaşan çocuklarda; hormonal bozuklukların, kavrama ve öğrenmede geriliğin ve kanser riskinin arttığı görülmektedir.

Olgunlaşmadan toplanan meyve ve sebzelerdeki düşük vitamin ve besin oranlarının yanında organik ürünler doğal besin içeriği açısından da daha zengindir. Hammadde-üretim-son ürün aşamalarının tamamı kontrol altındadır ve sertifikalıdır. Organik tarımla üretim yapıldığı bağımsız yetkili kuruluşlar tarafından denetlenir ve sertifikalandırılır. Kontrol ve sertifikasyon, organik tarımın en önemli basamaklarından biridir. Sertifika sistemi, ürünün ekolojik standartlara göre üretildiğinin, işlendiğinin, paketlendiğinin garantisidir. İzlenebilir olmasından dolayı, raftaki üründen, hammadde ve üreticiye kadar her aşamasının güvenliği öğrenilebilir, izlenebilir. 

Şehirlerde Organik Tarım

Bir bahçesi olmanın en önemli zorluklarından birisi, çok pahalı olan arazi ve altyapı harcamalarıdır. Bugün, şehre yakın bir araziyi elde ettiğinizi varsaysak bile, buraya elektrik, su, yol, güvenliği sağlayacak çit, bekçi, bakıcı masrafları gibi harcamalar oldukça büyük bir hacim tutabilir.

Bu harcamalardan uzaklaşabilmek için kiralık hobi bahçeleri kullanılabilir. Hobi bahçeleri öncelikle “toprakla, bahçe ile uğraşmak” zevkini oldukça ekonomik seviyelere indirmektedir. Traktörün çalıştırdığı rotavatörle hazırlanmış, yanına su getirilmiş, drenaj çalışması yapılmış, bekçiler tarafından korunan bahçeler, katılımcıların bir çok yükünü almaktadır.

Bölgede doğal tarım uygulamaları yapılıyor olması, yani zirai ilaç ve kimyasal gübre ve hormon kullanılmaması, bahçe sahiplerine zehirsiz sebze ve bitkiler üretebilmeleri için olanak sağlar. Bu çok önemli bir konudur. Bahçe sahipleri, bahçelerinden, 2-3 haneye yetecek domates, biber, fasulye, brokoli, kabak, havuç, turp, maydanoz, roka, lavanta, adaçayı vb. elde edebilirler. Özellikle bebek sahibi ailelerin bunlara dikkat etmesi önerilir.Hamilelerin kesinlikle hormonlu yemesi sakıncalıdır.

Ekolojik Sistemi Koruma Derneği bu amaçla Kuracağı Ekoköyler de Şehir insanlarına da Fırsatlar sunacaktır…

350 Hareketi Nedir

Uluslararası bir hareket olan 350 hareketinin temel amacı atmosferdeki karbon ve eşdeğeri gazların oranını bellirli bir seviyede tutmak için kamuoyu bilinci oluşturmak.
350 Nedir?
Hareketin yola çıkış sayısı olan 350 atmasferdeki karbondioksit ve eşdeğeri gazların bulunma oranını ifade ediyor. Atmosfer için 1 milyon parçacıkta 350 karbon parçası kritik eşik anlamını taşıyor. Bu eşiğin uzun süre aşılması dünyayı geri dönüşü imkansız bir bozulmaya doğru iteceği belirtliyor.

350 nasıl Hesaplandı?
Kritik eşik olan 350 oranının belirlenmesi uzun teknik çalışmalara dayanıyor. Özellikle NASA’dan Dr James Hansen öncülündeki çalışmalarda geçmiş yıllara ait atmosfer verileri bilgisayarlarda simüle edilerek çeitli analizler yapılmış.
Nobel ödüllü Al Gore’da bu çalışmaları desteklemiş.

350 geçildi mi?
Bilim insanlarının şu anki ölçümleri kritik seviye olan 350/milyon parçacık seviyesinin çoktan aşıldığını gösteriyor.  Günümüzde bu seviye 386 ve artmaya devam ediyor.
Bilim insanları bu seviyenin şimdilik tam olarak yıkıcı olmadığını uzuun süre devam etmesi halinde dünya dengesinin dönüşü olmayacak şekilde bozulacağını belirtiyor.

Bu nedenle 350 oranına mevcut seviyeyi düşürmek ve bunu korumak için tüm dünyada çeşitli sivil toplum gösterileri düzenleniyor. Ülkemizde de benzer çalışmalar örgütler tarafından yürütülüyor.

Biz kimiz

Kurucular …………………………………………………..

Projelerimiz……………………………………………..

 

Destekçilerimiz…………………………………….

 

Fotogalari:………………………………………………

 

Etkinlik Haberleri:………………………………………..